TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Perşembe, Ocak 23, 2003
G- ABD 23 Ocak ABD ile pazarlıkta ordunun rolü – Transatlantik İlişkileri – Kamuoyu ve dış politika Hükümetin ABD ile müzakereleri askere havale etmesi doğru bir tercih gibi görünmektedir. Hükümet böylelikle hem kendini bağlayan bir taahhüde girmekten -hiç değilse bir süre için- kurtulmakta hem de hükümet ile asker arasında olması gereken hiyerarşiyi güçlendirmektedir. Askerler ABD’nin taleplerine hükümetin olduğundan belirgin derecede daha yakın olsalar bu bir problem yaratabilir ve bu müzakerelerden çıkan sonuç hükümeti bir oldu-bitti ile karşı karşıya bırakabilirdi. Ancak askerlerin de askeri ve psikolojik nedenlerle ve Türk kamuoyunun nabzını da dikkate alarak, Washington’un taleplerini ‘aşırı’ ve kabul edilmez bulduklarını biliyoruz. Ankara’nın ABD’ye Türkiye’de kullanmak istediği üsleri kontrol etme ve belki de bu üslerde geliştirme-büyütme izni vermesi savaşın gerçekleşmesini, Türkiye’nin üslerini savaşta kullandırması ihtimalini arttırabileceği endişesi dikkate değerdir. ABD bu üslerde yüz milyonlarca dolarlık yatırım yaptıktan sonra Washington’a bu üslerin kullanılamayacağını söylemek daha güç olacaktır. Bu nedenle, hükümetin üslerdeki geliştirme-büyütme çalışmalarının bu üslerin kullanılması anlamına gelmeyeceğini bu faaliyetler başlamadan vurgulaması ve bunu kamuoyuna da açıklayarak kendine diplomatik bir manevra alanı yaratması gerekmektedir. Bugün İstanbul’da gerçekleşecek bölge ülkeleri zirvesinde, bir ‘kaza’ olmazsa, çıkacak bildiriye Irak yönetimi olumlu bir karşılık vermek zorundadır. Aksi halde ABD yönetimi bu durumu harekatın gerekliliğini kanıtlayan yeni bir gösterge olarak yorumlayabilir. Almanya ABD harekatına tek başına karşı çıkan ülke olmaktan korktuğu için Fransa’yı kendini aşarak Washington ile anlaşmaması için uyardı. Chirac da, belki ABD’nin kendisine sunduğu paketi yeterince büyük, somut ya da kendi kamuoyuna ‘satılabilir’ bulmadığı için ve Almanya ile ilişkilerinin bozulmasının Fransa’nın ve genel olarak AB’nin çıkarlarına uymadığına hükmederek, harekata karşı olan tavrını netleştirdi. Bu iki ülkenin Nato’da Irak harekatının görüşülmesini engellemeleri, harekat sonrasında bu kurumun Amerikan algılamalarındaki değerinin hali hazırda başlayan azalması sürecini hızlandırabilecektir. Ve bu gelişme Türkiye için kaygı vericidir. Türkiye’nin ABD ve AB ile ilişkilerinde Irak krizi nedeniyle ne tür komplikasyonlar yaşanabilir? Türkiye bu iki seçenekten birini seçip diğerini boşlama gibi bir lükse sahip değildir. Ankara, zaman zaman, konu bazlı olarak bu iki güçten birine meyledebilir, diğeriyle arasına belli bir mesafe koyabilir. Ancak bunun ayarını iyi tutmak zorundadır. Türk dış politikası kamuoyunu dikkate almalı, kamuoyunun tercihleri tarafından etkilenmeli ama onun tarafından belirlenmemelidir. Kamuoyu, bütün önemli bilgilere vakıf olmayabilir, duygusal olabilir, kısa vadeli düşünmeye meyilli olabilir, dışarıdan etkilenmeye ve şekillendirilmeye açık olabilir, ve belki de en önemlisi, devlet ve hükümet kurumlarının uzmanlığına, analitik kabiliyetlerine ve meseleleri çok boyutlu olarak görme kapasitesinden uzak olabilir. Kamuoyu belli meselelerde bir kez karar verdi mi, ideal olandan farklı olarak, yargısından dönmekte isteksiz, ihmalkar ya da üşengeç olabilir. Halbuki devletler ve hükümetler dinamik, hızla değişebilen meselelerle başa çıkmak zorundadır ve zaman zaman şartlar değiştiğinde hızla karar alma ve aldıkları kararı değiştirme kıvraklığına sahip olmalıdır. Bazı, istisnai durumlar dışında, genel olarak kamuoyu tarafından desteklenen dış politikaların başarılı olma ihtimali daha yüksektir. Hükümet ve devlet kurumlarının dış politika konusundaki görevlerinden biri de kamuoyunu olabildiğince bilgilendirmektir. Bu salt demokratik bir idealin gerçekleşmesi amacıyla değil, bilgili bir toplumun dış politikayı daha iyi ve derinlemesine tartışması mevcut politikalara daha iyi eleştiriler getirmesini sağlayacağı ve hükümet ve devleti, varsa yanlış eksikleri konusunda uyarmada daha etkili kılacağı için de arzulanır ve hatta gereklidir. Kamuoyunun tutumu bazı durumlarda başka ülkelerle yapılan pazarlıklarda, ‘bize kalsa istediklerinizi verirdik ama Türk kamuoyu buna izin vermez’ diyerek koz olarak da kullanılabilir. Ancak Kıbrıs’taki gelişmelerin gösterdiği gibi kamuoyunun ‘çözümü’ devletten daha çok istediği durumlarda kamuoyunun eğilimi devletin pazarlık gücü ve alanını daraltabilir de. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|