TurcoPundit

US foreign policy and Turkish-American relations
ajp1914@yahoo.com
Home
Foreign Press Review
Şanlı Bahadır Koç


This page is powered by Blogger. Isn't yours?
Pazartesi, Ocak 27, 2003
 
G- ABD 27 Ocak
Irak Pazarlığında Kıvraklık

Türk hükümetinin, Irak’ta barış için imkanların ne zaman ve hangi şartlarda tükeneceği, Saddam’ın hangi şartlarda devrilmesinin meşru olacağı ve Irak’ın hangi derecede işbirliğinin savaşın gerekliliğini ortadan kaldıracağına dair, Türk kamuoyu, ABD, Avrupa, BM Güvenlik Konseyi ve BM denetçilerinden bağımsız -ve belki de farklı- bir görüşü olmalıdır. Türkiye bu konudaki görüşlerini ve insiyatifini tamamen başkalarının iradesine bırakamaz. Uluslararası toplum ile beraber hareket etmek tek başına bir dış politika değildir. Türkiye’nin pozisyonunu salt ‘legalizmler’ belirlememelidir. BM kararlarının içeriği, zamanlaması ve uygulanması ile Türkiye’nin çıkarları arasında önemli farklılıklar ve hatta çelişkiler olabilir. İyi dış politika ile ‘iyi bir dünya vatandaşı’ olmak her zaman aynı şey olmayabilir. Burada vurgulanmak istenen uluslararası kamuoyunun kararlarına açıktan cephe almak değil, ki bu bir çok durumda zaten gerekli değildir, ama çıkarlarımızın zaman zaman uluslararası kamuoyu, BM kararları, ABD, AB ya da Orta Doğu komşularımızın istek, çıkar ve duyarlılıklarıyla farklılık gösterebileceği gerçeğini unutmamamızdır. Taktiksel düzeyde, BM kararında ısrar etmek ABD baskısı altında bunaldığımız bir dönemde bize zaman, manevra alanı ve pazarlık kozu kazandırmıştır. Ancak şartlar değiştiğinde/değişirse bu noktadan dönebilecek diplomatik kıvraklığı gösterebilmeliyiz. 1) Türkiye’nin bir BM kararında ısrar etmeden Irak’ta rejim değişikliği projesine destek vermesi için gereken şartlar neler olabilir? 2) Şartlar gerektirirse MGK kararlarıyla da sabit mevcut pozisyondan bu kopuş Türk kamuoyuna ve bölge ülkelerine nasıl ‘pazarlanabilir’?

Türkiye’ye savaş sonrası Irak’ın başta toprak bütünlüğü konusunda formel ve bağlayıcı garantiler verilmelidir. Irak savaş sonrasında önemli bir yeniden imar süreci yaşayacaktır. Büyüklüğünü ve şeklini önemli ölçüde Amerikalıların belirleyeceği büyük çaplı imar projeleri devreye sokulacaktır. Bu süreçte ülkenin yıllardır mahrum kaldığı tüketim malları ithalatı önemli seviyelere ulaşacaktır. Türkiye ülkenin savaş sonrası dış ticareti ve yeniden yapılandırma projelerinden anlamlı bir pay almalıdır. Türkiye’nin Irak ile mevcut ticari anlaşmalarının aynen devamı konusunda garantiler elde edilmelidir. Türkiye’nin askeri harekat nedeniyle uğrayacağı ekonomik zararlar, ABD tarafından, şimdi telaffuz edilenlerden daha büyük miktarlarda ve Kongre’den harekat başlamadan geçerek ve büyük ölçüde hibe şeklinde karşılanmalıdır. Türk mallarının Amerikan pazarına erişimi konusunda ciddi kolaylıklar sağlanmalıdır. Eğer ABD, Irak’ta gerçekleştireceği rejim değişikliğine çok yakın bazı müttefiklerini karşısına almayı göze alacak kadar önemli ve ivedi görüyorsa, bu süreçte Türkiye’nin uğrayacağı zararları karşılamaktan da kaçınmamalıdır. Savaş sonrası dönemin potansiyel maliyeti, harekatın Amerikan ekonomisindeki endirek sonuçları da eklendiğinde ve kötümser bazı senaryoların gerçekleşmesiyle beraber, bazı saygın akademisyenlerin hesaplarına göre yüz milyarlarca dolara mal olacak böyle bir ‘proje’de ABD, Türkiye’nin haklı nedenlerle öne sürdüğü faturayı ödemekten kaçınıyorsa, bu Türkiye’yi ikna edilmesi kolay bir ülke olarak gördüğünden olabilir ki bu algılamanın değişmesi Türkiye için son derece önemlidir. Ve nihayet, Kuzey cephesini açacak Amerikan askeri gücü, olabildiğince küçük olmalı ve hızlı bir şekilde Türk topraklarını terk etmelidir. Türkiye’de kalmaya devam edecek kısmı ise yine az sayıda tutulmalı ve bu grubun da ne zaman ve hangi şartlarda ayrılacağı net şekilde belirlenmelidir. ABD bu şartları karşılamaya hazır olduğunun sinyallerini verirse Türkiye, şu anki koşullarda çıkması zor görünen yeni BM kararında ısrar etmekten vazgeçebilir. Aksi halde Ankara, kendi için çeşitli maliyetler ve riskler yaratacak bu operasyona direnmek için BM’nin arkasına saklanmaya devam edilebilir. Hatta hava üslerinin kullanımının bile garanti olmadığını Washington’a iletilebilir. Burada dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da, yukarıdaki şartların tamamı ya da önemli bir kısmı karşılanmadan yeni bir BM kararı çıkması durumunda, Türkiye’nin teorik olarak hala harekata karşı olabilmesi gerekirken, pratikte bunun çok güçleşeceğidir. Şu an çok muhtemel görünmese de, yeni bir BM kararı çıkarsa, bu durum Türkiye’nin ABD ile pazarlıkta elini oldukça zayıflatacaktır. O nedenle bu pazarlığın yeni bir BM kararı olmadan yapılması Türkiye’nin çıkarınadır. Bu noktada Türk hükümeti, kendini fazla bağlamadan gayrı-resmi yollarla, Amerikan yönetimine hangi şartlarda bir pazarlığa açık olduğunu bildirmelidir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)


Comments: Yorum Gönder