TurcoPundit

US foreign policy and Turkish-American relations
ajp1914@yahoo.com
Home
Foreign Press Review
Şanlı Bahadır Koç


This page is powered by Blogger. Isn't yours?
Perşembe, Şubat 20, 2003
 
G- ABD 20 Şubat
Irak Pazarlığı Üzerine Spekülatif Notlar

Washington’un Türkiye’yi ikan ederek Kuzey Cephesi açmasının kendi açısından askeri, siyasi, ekonomik, psikolojik getirileri o kadar büyüktür ki, bu anlaşmanın hala gerçekleşmemiş olması ve ABD’nin Türkiye’nin taleplerine evet dememiş olmasını anlamak giderek güçleşmektedir. Kuzey Cephesinin açılmaması sonucu ABD birliklerini belki K.Irak’taki havaalanlarına indirebilir. Ancak gerekli sayıda zırhlı birliği bölgeye indirmesi muhtemelen mümkün olmayacaktır. Bu mümkün olsa bile takvimde muhtemelen haftalara varabilecek sarkmalara neden olacaktır. Amerikan basınına yansıdığı kadarıyla harekatın şu andaki günlük maliyetinin yaklaşık bir milyar dolar olduğu düşünülürse, tüm zorluklarına karşın ‘B Planının’ uygulanmasının 10 milyar doları aşacak bir ek maliyeti olabilir. Bu rakam Türkiye’nin istediği ile Washington’un verebileceğini açıkladığı arasındaki farktan bile çok daha fazladır. Türkiye’nin Amerika’ya destek vermesinin harekatın meşruiyetine yapacağı katkı, ABD’yi destekleyen Arap devletlerini rahatlatması, muhtemelen yeni bir BM kararı çıkmasını kolaylaştırması, savaşın daha kısa ve daha az kanlı olmasına yapacağı katkı, harekatın engellenmezliği duygusunu biraz daha arttıracak olması gibi artılar tek tek ve hep beraber Washington için kolayca vazgeçilecek şeyler gibi görünmemektedir. Washington’un rasyonel olduğu varsayımına dayanarak Türkiye’nin haklı, meşru ve makul taleplerine yakın bir çözüme açık olması gerekir. Ancak şu soru da sorulmalıdır? Ya Washington pazarlığı bizim gördüğümüz gibi görmüyorsa, 1) Türkiye’nin taleplerinin haklılığına ikna olmadıysa, 2) ya da haklı olduğunu kabul etse bile bu Türkiye’nin bu harekatın içinde ya da yanında olmayı çok istediğinden ve dışında kalma lüksü olmadığı düşüncesinden hareketle Ankara’nın taleplerin ille de karşılanması gerekmediğini ve Türkiye’nin pozisyonunun yakında çözüleceğini düşünüyorsa, 3) ya da bu talepler karşılansa bile Ankara’nın desteğinin önüne yeni bir BM kararı, Meclis’in onay vermemesi gibi engeller çıkacağından endişeleniyorsa, 4) ya da Türkiye’ye verdiği ültimatomlarla bir anlamda kendini bağladığını ve şimdi geri atarsa ‘sert adam’ imajının zedeleneceğinden korkuyorsa, 5) Türkiye’nin istediklerini verirsek başkalrı da ister diye endişeleniyorsa?

Belki de kredi garantileri yerine sadece hibe de yoğunlaşmak daha doğu olacaktır. Çünkü sıradan Amerikalı New York Times’ta ‘Türkler 32 milyar dolar istiyor başlığını görünce’, bunun 20 milyar doları aşan kısmının aslında geri ödeneceğini bilmeden, Türkiye’nin desteğinin faturasının aşırı olduğu sonucuna varabilir. Türkiye bu pazarlıktan 10 milyar dolar hibe alabilirse bu yeterli ve büyük bir başarı olacaktır. Bu arada askeri ve siyasi anlaşmaların da çok net olması gerekir. Çünkü Washington Türk ordusunun kendisine çizilen sınırı aştığını iddia edip anlaşmanın ekonomik boyunu da iptal edebilir. Bu arada İskenderun limanına indirilen zırhlı birlikler kafa karıştırmaktadır. Bu silahlar birinci tezkerenin kapsamında mıdır? Yoksa ABD’nin bir ‘oldu bitti’ ve ‘salam politikası’nın mı sonucudur?

Acaba ‘derdimizi anlatmakta’ bir eksikliğimiz var mı? Acaba Washington Hükümetin, kamuoyu baskısı, dini hassasiyetler ve duygusal refleksler nedeniyle aslında harekata hiçbir şekilde destek vermeyeceğini düşünüyor ve bu nedenle taleplerimizi karşılamaya yanaşmıyor olabilir mi? Washington şimdiye kadar Ankara’dan görmeye alıştığı ‘itaatkar’, ‘söz dinleyen,’ fazla problem çıkarmayan davranışların değiştiği gerçeğini kabullenmekte ve ‘absorbe etmekte’ zorlanıyor ve gördüklerine ve duyduklarına inanmak istemiyor ve ‘günün sonunda’ Türkiye’nin yola geleceğini umuyor olabilir mi? Belki de Ankara’nın belli bir rakam ortay koyup o noktadan kıpırdamadan beklemek yerine, rakamda küçük oynamalar ve paketin içeriği ve şekli için değişik yöntem ve enstrümanlar sunarak anlaşmayı istediğini ve bu yönde zihinsel çaba harcadığını karşı tarafa hissettirmesi gerekebilir. Bu noktada Cumhurbaşkanı’nın ve AKP liderinin BM kararı şartını tekrar gündeme getirmeleri zararlı olabilir. Washington bundan Türkiye’nin ekonomik ve siyasi talepleri karşılansa bile hala BM kararı gibi engeli aşması gerekeceğini düşünürse ‘B Planına’ geçmekte daha cesur olabilir. Türkiye hayati çıkarlarını Fransa’nın kaprislerine bırakamaz. BM kararında ısrar etmek Türkiye’nin çıkarlarına zarar verir. Belli bir yanılma payı bırakarak söylenebilir ki, Türkiye’nin istediklerini aldıktan sonra ABD ile beraber hareket edeceğinin netleşmesinden sonra çok net olmasa da ABD’nin kendi ve İngiltere için yeterli kabul edebileceği türden yeni bir karar çıkması kolaylaşacaktır. Washington’un Türkiye ile de anlaşması belki Fransa değilse de Rusya ve Çin’in veto haklarını kullanmaları ihtimalini muhtemelen sıfıra yaklaştıracaktır. Aklı selim, Amerika’nın Türkiye’nin istediğine yakın bir pozisyona gelmesini gerektiriyor. Ama algı kırılmaları, yanlış varsayımlar ya da bizim şu anda göremediğimiz ve belki de hiçbir zaman anlayacağımız bir nedenle Washington Türkiye ile anlaşmak yerine ‘B planına’ geçerse Türkiye ne yapacaktır? Bu korkutucu soru üzerinde de düşünmek zorunluluğu vardır. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)


Comments: Yorum Gönder