TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Pazartesi, Mart 17, 2003
G-ABD 17 Mart Türk-Amerikan İlişkileri - BM’de Son Tango İş sadece hava sahasının kullanılmasına ve İncirlik’e kalır ve daha önce anlaşılan paket ya da onun önemli bir kısmı söz konusu olmazsa, Türkiye ABD’nin yukarıdaki isteklerini kabul etmeli midir? Yoksa Türkiye ‘ya hep ya hiç’ yaklaşımında mı olacaktır? Türk-ABD ilişkilerin bu noktaya gelmesinde büyük ölçüde Amerikan yönetiminin açık kusurları ve yanlış hesapları rol oynamıştır. ABD, Türkiye’nin ne kadar değiştiğinin, 1991’deki savaşın Türk psikolojisinde ne kadar derin izler bıraktığını tam olarak anlayamamış görünmektedir. Soru şudur: Aslında anlaşma olmalıydı da beceriksizlikten, acemilikten, duyarsızlıktan, krizi iyi yönetememekten ve karşılıklı güvensizlikten iki taraf birbirine derdini anlatamadı ve ortak bir noktada buluşmayı beceremedi mı, yoksa iki tarafın çıkarları, öncelikleri, hassasiyetleri ve korkuları arasında kapatılması zaten zor olan farklılıklar mı vardı? Türkiye, hak ettiğinden, ihtiyacı olandan, vazgeçemeyeceğinden ve daha da önemlisi ABD’nin aslında karşılamakta çok da zorlanmayacağı taleplerinde zaten attığından daha fazla geri adım atmalı mıydı? ABD ile yakın ilişki içinde olmanın Türkiye’ye sağladıklarına genel olarak şöyledir: Askeri teknoloji - Ama Türkiye’nin mutlak çıkarı olarak gördüğü konularda bile kırmızı çizgiler çizilecekse, sürekli Kongre’nin ‘kılıcı altında’ olacaksa, paraları ödeniyorsa, bazen dolaylı yoldan İsrail’den edinilebiliyorsa, bazı konularda zorlanılsa bile bu teknolojiyi ya da benzerini sunmaya hazır başkaları da varsa, acaba Amerikan askeri teknolojisinin vazgeçilmez olduğunu düşünmeye devam etmeli midir? Kıbrıs - Bu problemde ABD’nin Türkiye lehine ağırlık koyduğundan bahsedilebilir mi? Türkiye’ye en çok ihtiyaç duyduğu Irak krizi sırasında bile Kıbrıs’ta Türkiye lehine ‘kılını kıpırdatmayan’ Washington değil miydi? Buna karşılık denebilir ki ABD’nin Kıbrıs konusunda Türkiye'ye verdiği, ağırlığını Ankara lehine koymak değil, politikasını tamamen Rum lobisinin inisiyatifine bırakıp tamamen karşımızda pozisyon almayışıdır. Ya da diğer bir deyişle ABD Kıbrıs konusunda zaten Türk tarafını destekleyemez, ancak Türkiye karşıtı olmayabilir. AB Üyeliği - Washington’un AB üyeliği konusundaki lobi çalışmaları 1999 Helsinki Zirvesi’nde etkili olmuş olsa bile son Kopenhag Zirvesi’nde açıkça ve önceden de tahmin edilebileceği gibi geri tepmiştir. Bakü-Ceyhan - ABD, Irak petrolü ile gelişmelere bağlı olarak, muhtemelen bu projeyi rafa kaldıracaktır. Ve bu Türkiye Irak krizinde Washington’a hiç problem çıkartmasaydı da farklı olamayacaktı. Kaldı ki, bu boru hattının Türkiye'de geçmesi Ankara'ya tanınan bir imtiyazdan çok, projenin uzun dönemli Amerikan milli çıkarlarıyla uyumlu olmasından kaynaklanıyordu. IMF - ABD'nin IMF konusunda Türkiye’ye verdiği destek sanıldığı kadar yardımsever ve ‘filantrofik’ değildir. Çünkü, ‘Bankaya 1 milyar lira borcunuz varsa sizin küçük bir probleminiz vardır. Bankaya 10 trilyon borcunuz varsa bankanın büyük bit problemi vardır.’ Türk-Amerikan ilişkilerinin bozulmasının Türkiye’ye hiçbir maliyeti olmayacağı iddia edilemese de, bu ilişkinin Türkiye’ye kazandırdıklarının sınırsız olmadığı ve ilişkinin Washington için de önemli getirileri olduğu gözden kaçırılmamalıdır. ABD bugün karar tasarısını BM’de oylatacak mı? Dokuz oya ulaşamayacağına kanaat getirirse bu yola çok muhtemelen gitmeyecektir. Ama dokuz oya ulaşacağını inanırsa Fransız ve Rus vetosunun geleceğini bilmesine rağmen oylamaya gidebilir. Bu arada acaba Güvenlik Konseyi’nin daimi olmayan üyeleri arasında ‘nasıl olsa Fransa veto edecek, o halde hiç değilse ABD ile kötü olmayalım’ şeklinde düşünecek ülkeler çıkabilir mi? Ve nihayet eğer ABD dokuz oya ulaşırsa Rusya veto kullanmaktan vazgeçebilir mi? Bir veto ile iki ya da üç veto arasında diplomatik sonuçlar açısından önemli bir fark olacaktır. Bu arada Irak’a, Fransa’nın önerdiği gibi 30 gün olmasa da birkaç haftaya yayılacak bir son şans tanınması ihtimali tamamen gözden kaçırılmamalıdır. Böyle bir durum, hem Türkiye üzerinden Kuzey cephesi açılmasına imkan verirken hem de Fransa ve Rusya’yı da kucaklayacak bir formülün kapısını arayabilir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|