TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Salı, Mart 18, 2003
G-ABD 18 Mart Transatlantik Kırılma ve Türkiye Hem Avrupa hem de Amerika ile ilişkilerin mükemmel olmaktan uzak bir noktaya gittiği görülmektedir. Ankara bu noktada paniklememeli ama ciddi endişe duymalıdır. İlişkilerin mevcut mükemmel olmaktan uzak durumu ve gelecekte daha da bozulmasının ille de Türkiye’nin politikalarının genel yönü ya da bu politikaların uygulamasındaki kusurlardan kaynaklanması gerekmez. Irak krizi Türk-Amerikan ilişkilerinde belki de nasıl olsa olacak bir kopmayı sadece öne almış olabilir. Bu kriz diplomatik bir ‘kaza’dan çok yapısal ve uzun dönemli süreçlerin birikmesi sonucu oluşmuş olabilir. Bu noktada şu sorular akla gelmektedir: 1) Bu noktaya gelmemek için Türkiye’nin atması gerekip de atmadığı adımlar ya da yapmaması gerekirken yaptığı şeyler oldu mu? 2) İlişkilerdeki bozulma kalıcı bir durum mudur yoksa zamanla düzelebilir mi? 3) Bu noktadan sonra ‘zarar kontrolü’ için atılması gereken adımlar neler olabilir? İlişkileri düzeltmek amacıyla daha önce atmaktan kaçındığımız adımları atmalı veya vermeye yanaşmadığımız ödünleri vermeli miyiz? Türkiye-ABD-AB üçgenindeki gelişmeler için şunlar söylenebilir: Transatlantik ilişkilerindeki kırılma kısa vadede Türkiye’yi bu iki gücü birbirine karşı kullanma fırsatı verir gibi görünse de orta ve uzun vadede bu kırılma ve Batı’nın tek parça olmaktan çıkması Türkiye’nin Batılı olma vasfını ve ihtirasını tehlikeye atabilir. Türkiye kendini bu iki gruptan birine yakın durmak zorunda hissedebilir. İki grupta Türkiye’yi tamamen aralarına kabul etmek değil ama belli bir mesafede kalmak şartıyla kendilerine yakın tutmayı tercih edebilirler. Türkiye ille ABD ya da AB’den birine yakın mı durmalı mıdır? İkisi ile de hem yakın hem bağımsız, hem mesafeli ama hem de derin bir ilişki kurulabilir mi? ABD ile işbirliği yapmak için BM meşruiyetini şart koşanlara yönelik eleştiri haklıdır. Ancak Türkiye’yi ABD ile anlaşamadığı için eleştirenler şu soruya cevap vermelidirler: Türkiye taleplerinin hangisinde geri adım atmalıydı? Kürt grupların silahlanması / silahsızlandırılması, Türkmenlerin statüsü, Irak’ın ekonomik yapılandırılmasında Türkiye’nin rol oynaması gibi konularda Türkiye’ye vaat edilip de kaçırmamamız gereken fırsatlar mı vardı? Tezkere geçmiş olsa dahi Türkiye’nin . K. Irak’ta önüne kırmızı çizgiler çekilmiş değil miydi? Amerikan yönetiminin ve ona yakın olanların pazarlık yapma tarzlarının kabul edilir olduğu söylenebilir mi? Ankara, Washington’a Irak konusunda işbirliği yapmak için şartlarını karşı tarafın rahatça ‘duyabileceği, ’ ve algılayabileceği şekilde ortaya koyduğundan emin ise ABD niye Türkiye’nin haklı siyasi ve ekonomik taleplerine ve hassasiyetlerine olumlu cevap vermemiştir? ‘ABD ile ortak bir nokta bulamadık o halde Irak’taki gelişmelere artık hiçbir şekilde etki edemeyeceğiz’ şeklinde düşünmek yanlıştır. Türkiye’nin Irak ile ilgili söz hakkı sadece ABD ile beraber etmesinden değil, bu ülke ile komşu olmasından, orada yaşanan gelişmelerin otomatik olarak ve ciddi şekilde Türkiye’yi etkilemesinden ve Irak’ta hem Kürt hem Türkmen soydaşlarının yaşamasından kaynaklanmaktadır. Türkiye’nin K. Irak’a girmesi gerekli, arzulanır ve mümkün müdür? Irak’ta askeri bir harekatta bulunmanın 1) getirileri maliyetinden fazla ve 2) harekat alternatif yollardan üstün müdür? Bu sorulara olumlu yanıt veriliyorsa ABD onayı olmadan da harekat gerçekleştirilebilmelidir. ABD ile işbirliği gerçekleşmezse, Washington, Türkiye’ye, açık veya gizli olarak, 1) Irak’a daha fazla asker sokmamasını istemesi, 2) daha fazla ilerlememesini istemesi, 3) askerlerini belli süre vermeden/vererek çekmesini istemesi, 4) belli bir süre içinde çekilmezse bazı müeyyidelerle tehdit etmesi gibi ihtimaller bulunmaktadır. İlk ikisi dışındakiler gerçekleşirse ilişki kısa zamanda toparlanamayacak türden bir zarar görebilir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|