TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Pazartesi, Mayıs 26, 2003
G-ABD 26 Mayıs Türk-Amerikan İlişkileri Türkiye’nin ABD ile hangi konularda, şartlarda ve ölçülerde işbirliği yapması gerektiği konusu tartışılmaya devam etmektedir. Ankara’nın 1) Washington ile hemen her koşulda beraber hareket etmesinin mümkün, gerekli ve arzulanır olduğunu, ve temelde çıkarlarının ve dünya görüşünün paralel olduğunu savunanlar, 2) Washington’a, başta Orta Doğu’daki projesi olmak üzere, karşı çıkılması ya da en azından işbirliğinden kaçınılması gerektiği, çünkü Washington’un dizaynının Türkiye’nin aleyhine olduğunu, ahlaki olmadığını ve Türkiye’nin başka alternatifleri olduğunu savunanlar, 3) Washington’la işbirliğinin konuya, zamana, Türkiye’nin çıkarlarına, Washington’un Türkiye’ye yaklaşımına, mevcut alternatiflere, Türk kamuoyunun o konuya bakışına göre değişmesi gerektiğini savunan görüşler bulunmaktadır. Türkiye, ABD’yi dengelemeye yönelik dünya kamuoyunda hali hazırda oluşan, bazı devletler arasında da embriyonik safhadaki gruplaşmanın bir parçası olmalı mıdır, olabilir mi ve olursa bunun sonuçları neler olabilir? ‘Yumurtaların hepsini bir sepete koymak’ mı yoksa ‘kimseye tam yaranamadan ortada kalmak mı?’ ABD’ye direnmek ve/veya öyle görünmek Türkiye’nin AB üyeliği şansını arttırır mı? Bu konuda şu fikirler öne sürülmektedir: AB üyesi ülkeler Türkiye’nin ABD’ye belli ölçüler ve şartlarda direnmesinden a) sadece memnun olurlar ama bu AB üyeliğini sağlayacak ya da çabuklaştıracak boyutlarda olmaz, b) Türkiye’nin AB üyeliği şansını arttırır, kolaylaştırır, hızlandırır. Ankara’nın Washington ile, bazı Avrupa ülkelerinin gözünde ‘fazlasıyla’ yakın olması, AB’nin Türkiye’nin üyeliği ile dirençlerinden sadece birisidir ve muhtemelen en önemlisi de değildir. Türkiye’nin büyüklüğü, fakirliği, kültürel ve politik farklılığı ve içinde yaşadığı problemli coğrafya AB’nin Türkiye’nin üyeliğinin önünde daha önemli engeller olarak görülmelidir. Türkiye ABD’ye Avrupa’yı mutlu etmek için değil kendi çıkarları öyle gerektirdiği için direnmelidir. Avrupa’ya yakınlaşmak ABD ilişkilerin her zaman alternatifi olmak zorunda değildir ama bundan kaçınmanın çok zor olduğu durum ve konular da bulunmaktadır ve transatlantik ilişkilerindeki problemler arttıkça Türkiye bu tercihle daha sık karşıklaşmaya başlayabilir. Türkiye’nin içinde çok-kutuplu bir yapı olması Washington’a zaman zaman bu kutupları birbirine karşı kullanma ve onların çelişkilerinden kendi lehine istifade etme fırsatı verebilir. Washington, ‘kim benim politikalarımı desteklerse ağırlığımı onun lehine koyacağım’ diyerek ülke içindeki siyasi denklemin bir parçası olabilir. Amerikan Yönetiminin direk veya dolaylı müdahalelerle Türkiye içindeki asker-sivil, hükümet-muhalefet, laik-İslamcı, liberal-devletçi ya da reformcu-muhafazakar tartışmalara ve güç dengelerine etki yapabileceği bilinen bir gerçektir. Ancak bu müdahaleler her zaman beklenen etkiyi yapmayabilir. Amerika’nın yukarıdaki tartışmalarda tercih ettiği görüş ve kurumlar Washington’un desteğine rağmen ve hatta bazen bu nedenle tartişmaları kaybedebilirler. Washington, zaman zaman dile getirdiği gibi, Türkiye’nin demokratikleşmesi, refah düzeyinin yükselmesi ve modernleşmesi ile kendi çıkarları arasında gerçekten doğrudan bir ilişki görmekte midir, yoksa bu konular üzerine aslında yeterince düşünmemiştir de sadece ‘tribünlere duymak istediği şeyleri söylemekte’ ve gerektiğinde bu açıklamalarından kolayca sapabilir mi? Washington’un şu gerçeği kabul etmesi gerekir: Türk demokrasinin gelişmesi ile Türkiye Amerikan politikalarının bir parçası olmaya daha az istekli olabilir ya da en azından bu politikalara verdiği destek eskisi kadar otomatik, şartsız ve kolay olmayabilir. Orta Doğu’daki diğer ülkelerdeki boyutta olmasa da, Türkiye’de demokrasinin tam anlamıyla yerleşmesi Amerikan taleplerine eskiden olduğuna göre daha fazla karşı çıkmaya istekli ve kararlı, olayları Amerikan gözlükleri dışında görmeye açık, AB üyeleri ile ilişkileri ilerlemiş bir Türkiye ortaya çıkabilir. 1991’deki savaştan kalan geriye kalan hatıralar Türkiye’nin Irak harekatındaki tavrını şekillendiren faktörlerin belki de en önemlisi olmuştu. Tarihin hesabını görmek anlaşılır ve haklı bir istektir ama bunun hayat geçirilebilirliği şüphelidir. Washington, ABD ile beraber hareket etmenin Türkiye’ye elle tutulur ve uzun dönemli getirileri olacağını göstermelidir. İki ülke arasındaki güven eksikliğini azaltmak için daha fazla diyalog, açıklık, gerçekçilik, samimiyet, ‘güven arttırıcı önlemler,’ karşılıklı saygı, ülkelerin ortak çıkarları hakkında daha mütevazi olmak gerekmektedir. İlişkilerin ortak çıkarlar ve değerler üzerine bina edilmesi gerekir. Böyle olmazsa ilk sarsıntıda zarar görebilir ya da en az bir tarafı hayalkırıklığına uğratabilir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|