TurcoPundit

US foreign policy and Turkish-American relations
ajp1914@yahoo.com
Home
Foreign Press Review
Şanlı Bahadır Koç


This page is powered by Blogger. Isn't yours?
Pazartesi, Haziran 23, 2003
 
G-ABD 23 Haziran
İran’ın Nükleer İstekleri

Nükleer güce sahip bir İran, öncelikli ve direk olmasa da, Türkiye için de tehdit olacaktır. İran’ın Türkiye dışında çok sayıda güvenlik problemi bulunmaktadır ve nükleer gücü esas olarak bunlara karşı caydırıcılık kazanmak için istemektedir. Ancak, İran nükleer kapasiteye ulaştığında otomatik olarak askeri güç olarak Türkiye’nin bir basamak üstüne yükselecektir. Bugün İran ile önemli bir anlaşmazlığı olmasa da, ileride durumun ne olacağını bilemeyeceği için, Ankara’nın, İran dahil komşularında kendinin sahip olmadığı derecede askeri güç olmasını engellemeye çalışması gerekir. Bu noktada İran’ı kaba kuvvet ya da tehditlerle vazgeçirmeye çalışmanın yanında, daha yumuşak enstrümanlar da denenmelidir. Sadece askeri tehditler, havuçlarla desteklenmezse istenenin tam tersi sonuçlar doğurabilir. Kabul edilmelidir ki, bazen havuçlar da işe yaramayabilir ve hatta karşı tarafı yüreklendirebilir ya da onu zamana oynamaya teşvik edebilir. Ama yine de, yanlış anlamalara ve risklere karşı tetikte olmak şartıyla, yumuşak yaklaşımların karşı tarafta ne tür bir etki yarattığının denenmesi gerekir. İran’ın nükleer kapaste edinme isteği bu rejimle sınılı değildir ve mollalar gitse bile, ‘stratejik çevresindeki’ güvenlik durumunun iyileşeceği yönünde işaretler ve hatta garantiler verilmediği sürece, Tahran’ı nükleer silah edinmekten vazgeçirmek kolay olmayacaktır.

İran’ın nükleer programı ile ilgili olarak önünde kabaca üç şık olduğundan bahsedilmektedir. Bunlar: 1) NPT dahilinde kalmak, 2) NPT dahilinde olduğunu iddia edip gizli olarak nükleer silah üretme çalışmalarına devam etmek ve 3) açıkça anlaşmadan çekilmek. İran ilk şıkta, nükleer alanda belli bir olgunluğa geldiğinde anlaşmadan çıkarak nükleer silah edinme yoluna gidebilir ama bu sürenin ne kadar olacağı ve İran’ın böyle bir riski alıp almayacağı belirsizdir. İkinci şıkta ise Tahran’ın ‘yakalanma’ riski bulunmaktadır. Anlaşmadan açıkça çıkmanın ise, tüm Batı ve komşuları tarafından dışlanacağı için ilk etapta çok büyük diplomatik maliyeti ve sonrasında da askeri bir harekatın hedefi olma riski olacaktır. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)

G-ABD 19 Haziran
Türkiye, ABD ve Irak

Uğur Ziyal’in gezisi ile beraber ABD ile gerginliğin bir parça daha azaldığı ve iki tarafın ‘tekrar konuşmaya başladığı’ görülmektedir. Bu arada Amerikan basınında, ‘komşu ülkeden barış gücü olmayacağı’ prensibinin aksine Türkiye’nin Irak’a insani yardım dışında 1200-1800 arasında askerden oluşan bir barış gücü gönderebileceği haberi yer almıştır. Bu haberin doğruluğu konusu belli olmasa da, Abdullah Gül’ün bir ay kadar kısa bir sürede Washington’u ziyaret edecek olması bu yönde bir ihtimali güçlendirmektedir. Eğer bu gerçekleşirse, Türkiye, muhtemelen ülkenin güneyi ya da merkezindeki barış gücünde yer alarak, Irak’taki Kürt ve Tükmenler dışındaki gruplarla temas ve yakınlık sağlayabileceği gibi, öte yandan, bir süre sonra bu bölgelerdeki grupların Amerikan liderliğindeki işgalden memnuniyetsizlikleri artarsa bunun yaratabileceği güvenlik sorunlarıyla başa çıkmak zorunda da kalabilir. ABD’nin şu anda Irak’ta 150 bine yakın askeri gücü bulunmaktadır ve Bush yönetiminin giderek gerçekleşmesi zor görünen hedeflerine göre yıl sonuna kadar bu sayıyı 30 bine indirmeyi umulmaktadır. Başka ülkelerden de askerlerin gelmesi ile işgalin Amerikan görünümünü nispeten zayıflayacak, ABD’nin ayda 3 milyar dolar olarak tahmin edilen ekonomik masrafları azalacak ve uzun süredir ülke dışındaki birliklerin bir kısmının geri dönmesi sağlanacaktır.

Irak’ta barış gücü olarak yer alabilecek Türk birliğinin kimin komutasında olacağı (Amerikan, İngiliz, Polonya ya da başka bir ara formül), masraflarının kimin tarafından karşılanacağı, görev süresinin ne kadar olacağı gibi sorular henüz açık değildir. Türkiye’nin bu güçte yer alması Washington ile aradaki soğukluğun bir parça daha giderilmesine katkıda bulunabileceği gibi, Irak’ın, toprak bütünlüğü olmak üzere, gelecekteki siyasi yapısının şekillenmesinde Türkiye’ye ilave bir etki de kazandırabilir. Washington açısından ise, Irak harekatına karşı bir görünüm çizen ve savaş süresince sınırlı destek vermekle yetinen ve böylece bir çeşit ‘sükse yapan’ Türkiye gibi bir ülkenin de koalisyonun aktif bir parçası olması önemli bir kazanç olabilir. ABD, Türkiye gibi ülkeleri de kendi katarına alarak, harekatın meşruiyeti ile ilgili eleştirileri kısmen de olsa hafifletebilir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)


Comments: Yorum Gönder