TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Çarşamba, Temmuz 09, 2003
G- ABD 9 Temmuz Irak Krizi - 5 Kavramlar genelde etrafımızda dönen karmaşanın içinde bir parça olsun berraklık sağlayarak yolumuzu bulmanın araçlarından biridir. Ancak bazen hakikati görmenin önünde engel haline de gelebilirler. Türk-Amerikan ilişkileri tartışılırken ortaya atılan ‘stratejik ortaklık’ kavramı artık bu ikinci kategoriye girmektedir. Fransız bir filozofun çok başka bir kontekstte kullandığı formülasyon ödünç alınarak denebilir ki, ‘stratejik ortaklık’ kavramı bir zamanlar Türk-Amerikan ilişkilerinin gerçeğini yansıtıyordu, sonra bu gerçeğin yerini aldı, sonra gerçeği gizlemeye başladı. Bugünse ‘stratejik ortaklık’ kavramı ile gerçeklik arasında hiçbir ilişki kalmamıştır. Türk askerleri gerçekten ‘enteresan’ işlere girmişlerse bile operasyonun Ankara’ya bildirilmeden ve uyarılmadan yapılması, operasyonun yapılış biçimi ve Türk askerlerine yapılan muamele, operasyonun zamanlaması, Türkiye’nin sorularına uzun süre net bir cevap verilmemesi, hala bir şekilde devam eden umursamaz tavır, ABD’nin PKK ile içinde olduğu iddia edilen diyalog ve hatta işbirliği, aynı PKK’nın Türkiye içinde yeniden silahlı faaliyete girişmesi gibi faktörlerin bir araya tesadüfen ya da hatayla bir araya gelmiş olduğuna inanmak giderek daha güç görünmektedir. ABD’nin Türk timinin faaliyetlerinin ‘rahatsız edici‘ (disturbing) olduğunu söylemesi dışında somut ya da ayrıntılı bir şey söylememiş olması ve kendi basınına bir şey sızdırmamış olması, argüman ve iddialarına yeterince güvenmediklerinden midir, yoksa aslında ‘sıkı’ kanıtları vardır da Türkiye’nin önce ‘içindekileri dökmesini’ belledikten sonra ‘kanıtları masaya atarak’ Türkiye’yi ekstradan mahcup ederek Irak ve bölge ile ilgili kendi taleplerini kabul etmeye daha müsait bir kıvama getirmek mi istemektedirler? Şu soruyu soranlara hak vermemek zordur: Şimdi bu ‘zorbalığı’ yapan ABD, Türkiye’de on binlerce asker konuşlandırsaydı, ya da Türkiye tezkereyi geçirerek Irak’a on binlerce asker soktuktan sonra Ankara’ya artık Irak’ta istenmediği belirtse neler olurdu? Bu arada şu sorulara da cevap aranmalıdır: 1) ABD’nin PKK/Kadek’e tam olarak bakışı, 2) ABD’nin PKK’yı İran’a karşı kullanmasına Türkiye’nin bakışı nedir? Biraz abartıyla ama tamamen de alakasız olmayan bir benzetmeyle söylemek gerekirse, Türk devleti El Kaide ile görüşse ve hatta mesela bu örgütü PKK’ya karşı kullanmaya kalksa ABD ne tepki verirdi? ABD’nin Süleymaniye’de yapılması beklenen komisyon toplantısına sadece teğmen rütbesinde bir subay göndermesinin nedeni, toplantının Irak’ta gerçekleşmesinin ABD’nin tamamen kendi egemenlik ve sorumluluk alanı olarak gördüğü burada Türkiye’nin bir şekilde asker bulundurma hakkını tanıması anlamına gelebileceğinden kaynaklanmış olabilir. Amerikan elçisinin de belirttiği gibi araştırma, ‘hızlı, açık ve adil’ olmalıdır. Komisyonun varacağı nihai sonuçlar ve rapor açıklanacak mıdır? Kurulacak komisyonun kompozisyonu, amacı, süreci, uygulayacağı yöntem (rapor, karşılıklı fikir alışverişi) ve ‘iddiaların nasıl değerlendirileceği’ gibi konular önemlidir. Amerika özür diler mi? Gizli, kapalı kapılar ardında bürokratik bir özür yeterli olur mu, yoksa açık ve şüpheye açık bırakmayacak bir özür de ısrar edilmeli midir? Türkiye ‘özür’de ne ölçüde, şekilde ve sürede ısrar edecektir? ‘Özür,’ bu krizle ilgi olarak politikanın tek amacı olmamalıdır ama merkezinde olmalıdır. Özürde ısrar etmeyi ilk başta gereksiz ve hatta zararlı bir sentimentalizm ve histeri olarak görenler çıkacak olsa da, aslında ABD’nin özüre zorlanmasının önemli pratik sonuçları olacaktır. ‘Özür’; (eğer bizde bir ‘yanlış’ yoksa) prestiji onaracak (‘aferin Türklere, bak sıkı durdular, Amerika’yı hizaya getirdiler,’ Türkiye’nin kendine güvenini tekrar sağlamasına (’işte böyle’) ve ilişkilerde ihtiyaç duyulan yumuşamaya katkıda bulunacak (‘özür dilediler işte, demek ki belki de bir kaza ya da yanlış anlama söz konusu ve aslında Türkiye’ye sanıldığı gibi bir husumetleri yok,’ karşı tarafta, benzer türden bir şeye bir daha denememesi için, bir tür caydırıcı bir etki yaratabilecektir. ABD’den özür dahil jestlerin gelmemesi Türkiye’de hemen her çevrede Amerikan aleyhtarlığını arttıracak, Amerika’nın niyetleri hakkında yapılan kötümser yorumları besleyecek ve hükümetin ABD ile işbirliği içine girmesini ciddi oranda engelleyecek ve Türk-Amerikan ilişkilerini zehirlemeye devam edecektir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|