TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Perşembe, Ağustos 07, 2003
Bu mesajı e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız G-ABD 7 Ağustos Meclis ve Irak’a Asker Gönderme Tartışması Meclis, bazı istisnai durumlar haricinde, dış politika yapılan bir yer değildir ve zaten öyle de olmamalıdır. Kissinger’ın 1970’lerde dediği gibi bir ülkenin 500 tane dışişleri bakanı olmamalıdır. Ama aynı Meclis denetim görev ve yetkilerini dış politika ve güvenlik alanlarında da kullanmaktan kaçınmamalıdır. Irak Savaşı öncesindeki tezkere ve şimdi de bu ülkeye asker gönderme tartışmaları Parlamento’nun dış politikada şimdiye kadar gerçekleşenden daha öte ve aslında gecikmiş rolünü oynama konusunda fırsatlar yaratmaktadır. Demokrasilerde Parlamento dış politikanın tartışılması için önemli bir platformdur. Dış politika konusunda Meclis Hükümetle bir hasımlık ilişkisine girmemeli ama denetim yetki ve görevini yapmak için gerekli girişimlerde bulunmaktan kaçınmamalıdır. Yürütme ve bürokrasi, Parlamento tarafından takip edildiklerini ve ona hesap verme zorunda olduklarını bilirlerse performansları bundan olumlu etkilenecektir. Irak’a gidecek keşif heyetinin raporu Meclis üyelerine, ya da en azından Dışişleri ve Savunma Komisyonu üyelerine açıklanmalıdır. Türkiye eğer asker gönderirse, Meclis Hükümet’ten operasyonun gidişatı ile ilgili olarak periyodik ve ayrıntılı rapor istemeli ve 6 ay ya da 1 yıl olarak sınırlandırılması gereken yetkinin Meclis tarafından uzatılması ya da sona erdirilmesi kararında bu raporlar dikkate alınmalıdır. Meclis Dışişleri ve Savunma Komisyonu, Dışişleri ve Savunma Bakanları’nı, Genel Kurmay Başkanı’nı ve hatta Irak’taki Türk Birliğinin komutanı periyodik olarak davet ederek onları sorgulamalıdır. Meclis Dışişleri ve Savunma Komisyonları, Meclis personeline Irak’taki askeri genel durum ve Türk birliğinin faaliyetleri ve karşılaştığı sorunlar hakkında raporlar hazırlatmalıdır. Bu arada Irak’a asker göndermesine karşı olanların argümanlarını realpolitik çerçeveye oturtma konusunda yeterince başarılı olamadıkları gözlemlenmektedir. Bu, asker göndermeye karşı yönde argümanların realpolitik çerçeveye sığmayacak olmasından değil ama bu yönde yeterince zihinsel çaba harcanmadığından kaynaklanıyor olabilir. Bunun sonucunda asker göndermeye karşı olanların duygusal Amerikan aleyhtarı reflekslerle pozisyon aldıkları şeklinde bir görüntü oluşmaktadır. Bunun sonucunda asker göndermeyi destekleyenlerin argümanları belki de tamamen hak etmediği ve olması gerekenden daha fazla bir ‘gerçekçilik’ görüntüsü kazanmaktadır. Kabaca belirtmek gerekirse, Türkiye ABD ile asker gönderme konusunda yaptığı pazarlıkları uzattıkça ABD’den alacağı ödünler artacaktır. Çünkü zaman geçtikçe ABD’nin üstündeki baskı artacaktır. Bu ABD askerlerine yönelik bir süre sonra sayı ve şiddet olarak azalmaya başlasa bile böyle olacaktır. Ülkede bulunan 150 bin Amerikan askeri bir yıla yakın ve hatta bazı durumlarda aşkın zamandır ülkelerinden uzaktadır ve enerji moralleri buna uzun süre daha devam edecek durumda değildir. Bunları söyledikten sonra, Hükümette ve hatta bir parça askeri kesimde 1 Mart’a giden süreçteki gibi uzun ve sıkı bir pazarlık yürütmek için bir istek yok gibidir ve bir tür ‘kondüsyon eksikliği’ olacağı hissedilmektedir. Özellikle Hükümet, bir kez daha aynı riski almak istememektedir. Türkiye, Amerika ile asker gönderme konusunda yapacağı pazarlıklarda, 1) asker göndermenin şekli (zamanlama, süre, gücün büyüklüğü, komuta, coğrafi olarak yetki alanı, lojistik, maliyetlerin karşılanması), 2) asker göndermenin karşılığında ‘masada yer alma’ya tekabül eden Konsey’in yapısı, nüfus sayımı, parlamento seçimi ve Irak’lılara yetki devrinin takvimi, Irak ordusu, anayasa, ihaleler, ticaret gibi konularda söz sahibi olma ve 3) PKK, Kıbrıs (KKTC’nin tanınmasının önündeki engeller kaldırmak?), IMF ve ABD kredileri gibi genel veya ikili meselelerde Türkiye’nin talepleri olabilecektir. Ancak bu taleplerin hepsinin gerçekleşmesi mümkün olamayacağı için bunlar arasında bir hiyerarşi oluşturulmalıdır. Türkiye, eğer asker gönderirse bunun karşılığında gerçekten de ABD’den bir şeyler isteme hakkı ve gücü kazanabilir. Ancak bunlar sınırsız olmayacağı için Türkiye masaya koyacaklarında değilse bile ısrarcı olacaklarında seçici olmak zorundadır. Türkiye olabildiğince az nüfuslu ve küçük bir coğrafi bölgede tek başına sorumluluk sahibi olmalı, bu bölgeye olabildiğince çok sayıda asker göndermelidir. Rand Corporation’ın yaptığı yeni bir araştırmaya göre bu tür operasyonlarda asker sayısı arttıkça verilen kayıp sayısı azalmaktadır. ‘Çok sayıda asker göndermeyelim’ derken gönderilen askerlerin güvenliğini riske atmış olabiliriz. Bu arada, asker göndermek için Irak Konseyi’nin daveti şartının koşulması bir yönüyle anlaşılır olsa da bu öneri de bazı sorunlar vardır. Türkiye Konsey’in davetini şart koştuktan sonra 1) özellikle etnik dağılım olarak tamamen de memnun olmadığı ve seçilmeyip atandıkları için aslında prensip olarak da çekinceleri olması gereken bu Konsey’in yapısı ile ilgili eleştirilerini dile getirmesini güçleştirecektir. 2) Bu Konsey’in, özellikle Kürt olmayan üyelerinin temsil güçleri ve Türk gücüne sağlayacakları ‘meşruiyet’ tartışmalıdır. Hatta bu Konsey’in yapısı ile problemi olan Iraklılar ve özellikle Sünniler mücadelelerini Türk birliklerine saldırarak gerçekleştirmek isteyebilirler. 3) Kürt grupların önemli bir ağırlığı olan bu Konsey, yine Kürtlerin insiyatifiyle ileride Türk askerinin artık istenmediğini belirtirse Türkiye’nin Irak’taki askeri varlığını sürdürmesi zorlaşabilecektir. 4) Ayrıca aynı Konsey, halihazırda K. Irak’ta bulunan Türk askeri varlığının çekilmesini isterse, ilk başta onların davetini önemsedikten sonra, bu kez buna karşı çıkmak daha zor olabilecektir. 5) Yine aynı Konsey’in, bir süre sonra, Türk Birliğinin faaliyetleri ve ‘işini nasıl yapması gerektiği’ konusunda bizim arzu etmeyebileceğimiz müdahalelerde bulunma hakkı olduğunu hissedebilir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|