TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Perşembe, Ağustos 21, 2003
Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız G-ABD 21 Ağustos İki Endişe: Irak’ta İstikrarsızlık ve ABD ile Bozuşmak Türkiye, Irak’a asker gönderme konusunda karar alırken, daha önce burada sıralanan başka bir çok faktörün dışında ve nispeten onlardan önce, şu iki şeyi dikkate alacaktır: 1) Irak’ın nasıl istikrarlı bir yapıya kavuşacağı ve 2) ABD ile ilişkilerin düzelmesi. Ankara, ekonomik, sosyal ve güvenlik boyutlarının yanında kaotik bir Irak’ın Türkiye’nin toprak bütünlüğü için de bir tehdit oluşturduğunu düşünmektedir. Bir devletlin bekasına önem vermesi doğal bir içgüdüdür ve buna öncelik vermesi ve hatta bunu bir tür saplantı haline getirmesi az görülen, anlaşılmaz ve haksız bir şey değildir. Türkiye’nin mevcut sınırlarını koruması gerekir. Türkiye, Irak’ın kalıcı şekilde istikrarsız bir yapıya bürünmesinden endişelenmekte ve bu durumun düzelmezse bir Kürt devleti için zemin hazırlayacağından, bu yönde belki de zaten başlamış bir süreci hızlandıracağından ve bu Kürt devletinin Türkiye’nin henüz buna hazır olmayan iç yapısına şiddetli bir etki yaparak zarar vereceğinden korkmakta haklıdır. Bu durum Türkiye’nin kendi içinden kaynaklanan problemleri olmasa bile -daha az ciddi ve ivedi olmakla beraber- yine de doğru olacaktı. Bir Kürt devleti Türkiye’ye, bazen savunulduğu gibi, belki de korkulduğu kadar şiddetli ve olumsuz bir etki yapmayacaksa bile bugünden bundan emin olmak imkansızdır ve bu konuda kötümser olmakta yadırganacak bir taraf olmamalıdır. Türkiye belki kendi iç reformları ile kendini böyle bir şoka nispeten daha dayanıklı hale getirebilir ama bu da en iyi ihtimalle ciddi ölçüde zaman, iyi niyet, yaratıcılık ve kaynak getirecektir. ABD ile ilişkilerinin bozulmasına gelince bu Türkiye’nin göze alamayacağı kadar olumsuz bir şey olmayabilir ama ilişkilerin uzun süre bozuk kalması ve kopmasının önemli problemler yaratacağı da açıktır. Asker göndermek, en azından kısa ve orta vade için, ABD ile ilişkilerin kısmen düzelmesi ya da en azından daha da bozulmaması için gerçekten de bir etki yapabilir. Ama, her ne kadar süpergüç ABD ile ilişkileri düzgün tutmak önemli ise de, bu uğurda aslında ülkenin içine sinmeyen ve mesela Kore Savaşı’ndan farklı olarak genel olarak kamuoyunun güçlü ve olumsuz duygulara sahip olduğu girişimlere hem de fiziksel ve psikolojik olarak hazırlıksız bir şekilde girilmemelidir. Ayrıca, eğer Türkiye, bir çeşit nostalji ile, Irak’a asker göndererek ABD ile aslında belki de hiç yaşanmamış veya yaşansa da kısmen bazı yalanların üzerine inşa edilen ‘kaybedilmiş’ ‘altın çağa’ dönmeyi umuyorsa, muhtemelen hayal kırıklığına uğrayacaktır. O günler Türkiye’nin içindeki, dünyadaki ve Amerika’daki değişimlerle beraber bitmiş olduğu gibi zaten bu durumun belki çok da üzüntü yaratmaması gerekir. Artık Türkiye ile ABD ‘özel’ ve fazlasıyla yakın değil, seviyeli, mesafeli ve ‘serin’ bir ilişkiyi amaçlamalıdırlar. Irak’ın istikrarı için Türkiye’nin hemen asker göndermesinin yapacağı etkinin sınırlı olacağı ve bir ihtimal bu etkinin olumsuz olabileceği iddia edilebilir. Daha önce de belirtildiği gibi Irak’taki güvenlik probleminin büyüklüğü ve Iraklıların işgal gücüne bakışları ve işgalin iyi niyetli değil ülkenin petrolünü ele geçirmek gibi bencil amaçlardan kaynaklandığının düşünülmesi ve baştaki değerli ayların boşa geçirilmesi nedeniyle ‘bu iş’, başta değilse bile artık ABD’yi bile aşan bir büyüklüğe ulaşmış olabilir. Başta Rumsfeld olmak üzere Bush Yönetimindeki şahinler, muhtemelen, Afganistan ve Irak harekatları sırasında da kötümser tahminler yapıldığını ama bunların çok kısa bir sürede yanlış çıktığını, şimdi Irak’ta yaşanan problemlerin de ‘kan görmeye dayanamayan’ liberal medya tarafından abartıldığını, ABD’nin belki biraz zorlanarak, kendi başına ve Washington’la birebir pazarlık yaparak gelecek diğer ülkelerin katkısı ile ve işin içine BM, Nato ve AB gibi ‘eski moda’ kurumları karıştırmadan pekala bu işi halledebileceğini düşünmeye devam edeceklerdir. Bu grup Saddam’ın da yakalanması ile Baas/Sünni direnişinin kırılacağını, temel hizmetlerde yaşanacak iyileşmelerle bir süre sonra Irak halkının koalisyona bakışının yumuşayacağını ummaktadır. Türkiye’nin Irak’a asker göndermesi, kendi başına değilse bile Pakistan gibi ülkelerde yaratacağı etki ile Washington’un yukarıdaki umutların yanlışlığını anlamasını geciktirecektir. Türkiye, Irak’ta düzenin sağlanması ve ülkenin yeniden inşa sürecinin başarıya ulaşmak için projenin uluslararası bir çehre kazanması gerektiğini vurgulamalıdır. Ancak bu ne işin içine BM girerse başarının garanti olduğu ne de bu yönde bir değişimin yeni başka problemler yaratmayacağı anlamına gelmektedir. Eğer yeni bir BM kararının artıları bunun işgalin meşruiyetini nispeten attıracak olması, daha çok sayıda askerin Irak’a gelmesinin önünü açması ve askeri direnişe verilen popüler desteğin ve askeri risklerin azalması olacaksa da, aynı zamanda, ABD ile yapacağımız özel pazarlıkta gücümüzü azaltacağı, ‘interoperability’ problemleri yaratabileceği, ekonomik anlamda pastadan alacağımız payı azaltabileceği, BM içinde ve BM ile ABD arasında hızlı karar almayı engelleyebilecek bürokratik çatışmalar yaratabileceği, iki başlık görüntüsünün oluşabileceği ve nihayet BM’nin kontrol ettiği bir Irak Kürtlerin bağımsızlığına değilse bile geniş federal haklar edinmesine ABD’den daha az sıcak bakmayabileceği de doğrudur. Ama yine de Türkiye’nin esas önceliği olması gereken Irak’ta meşru ve kalıcı bir istikrarın tesis edilmesi ve dolayısıyla Kürtlerin Irak’ın bir parçası olmaya ikna edilmeleri, ya da değişik bir şekilde söylemek gerekirse, Kürtlerin de bir parçası olmayı isteyecekleri bir Irak’ın ortaya çıkması BM gözetiminde olduğunda daha mümkündür. Irak’ta altyapı ve BM’ye yapılan ve kendi günlük hayatının zorlaşmasına katkıda bulunacak saldırılara Irak halkının nasıl baktığı, bunları destekleyip desteklemediği önemli bir sorudur. Halk bir süre sonra bu tür saldırıların kendi hayatındaki zorluğu azaltmayıp aksine artırdığını düşünerek bu gruplara cephe alabilir ve onlar aleyhinde koalisyon güçlerine istihbarat sağlamaya başlayabilir mi? Bu mümkündür ama şimdiden bu konuda tahmin yapmak güçtür. İşgal güçlerine geniş çevrelerce duyulduğu görülen tepkinin ne kadarının adı üstünde ‘işgalci’ olmalarından, ne kadarının hayatın zorlaşmasına neden olduklarından ve bunun düzelmesi için yeterince çaba göstermedikleri düşünüldüğünden, ne kadarının kişisel ve grup çıkarlarının (Sünniler, Baaçılar) zarar görmesinden kaynaklandığını tespit etmek güçtür. Ama işgale yönelik direnişin Amerika için tahammül edilmesi zor boyutlara ulaşması için ille de Irak’ta yaşayanların tamamının ve hatta çoğunluğunun aktif desteğine sahip olması da gerekmeyebilir. Irak’ta işgale karşı koyanların elinde muhtemelen bu tür bir direniş için gerekli olanın çok ötesinde silah ve cephane ve bunları kullanmayı bilen ve kullanmaya istekli ve tecrübeli insan vardır. Giderek bu silah ve insanları daha becerikli ve kompleks şekillerde kullanmaya başladıkları da görülmektedir. Yine yeterince sorun yaratmak için gerekli olacak kadar popüler desteğe en azından Sünni bölgelerinde sahip oldukları düşünülürse coğrafi olarak sınırlı da olsa merkezi ve yeterince büyük bir bölgede Amerikalılara hayatını ciddi oranda güçleştirmektedirler. Geri çevrilemez olduğunu iddia etmek biraz riskli olsa direnişin boyutunun artma trendinde olduğu da görülmektedir. Bu arada Şiilerin sonsuza kadar Amerika’nın sözlerine güvenmeye devam edeceklerinden ve işgale karşı sessiz ve tepkisiz kalacaklarından da emin olunamaz. Şiiler yekpare olmasalar ve hepsi ve hatta belki de çoğunluğu aşırı dinci değilseler bile, ABD’nin aslında kendilerine nüfusları ile orantılı bir güç vermek istemediğini bilmektedirler. Yine aynı Şiiler, Irak’ta iktidarın paylaşılması sırasında eğer Kürtler şimdi olduğu gibi sayılarıyla orantısız bir rol oynar ve güç edinirlerse bunun büyük ihtimalle kendilerinin hakkettiklerini düşündükleri payın azalmasıyla gerçekleşeceğini de tahmin ediyor olsalar gerektir. Öte yandan Şiiler, sayılarının gerektirdiği kadar olmasa bile yine de en büyük iktidar pastasına sahip olmayı umarak ‘buna da şükür’ demeye ikna edilebilirler. Irak’ta çok uzun zamandır dışlanıp hor görüldükten sonra şimdi, hakkettiklerini düşündükleri kadar olmasa da, şimdiye kadar olanın çok üstünde bir güç ve statüye sahip olabileceklerini düşünerek Amerika için önemli bir güçlük çıkarmamaya devam edebilirler. Nitekim Washington da, Irak’lı Şiiler üzerindeki kontrolü tam ve mutlak olmasa da önemli olduğu düşünülen İran’ın hoşuna gidecek adımları atmaya devam etmektedir. Çünkü silahlı direnişe Şiiler de başlarsa o zaman ABD’nin ülkeyi kontrol etmesi çok daha güçleşecektir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|