TurcoPundit

US foreign policy and Turkish-American relations
ajp1914@yahoo.com
Home
Foreign Press Review
Şanlı Bahadır Koç


This page is powered by Blogger. Isn't yours?
Cuma, Ağustos 01, 2003
 
G-ABD 1 Ağustos
Irak’a Asker Gönderme Tartışmaları - 2

Irak’a asker gönderip gönderme kararının Türk-Amerikan ilişkileri, Türkiye’nin Irak politikası, sivil-asker ilişkileri, AKP’nin içinde tartışmalar, PKK terörü, Kürt sorunu, Türk ekonomisi gibi bir dizi önemli konuya değişik derecelerde de olsa etki yapacağı iddia edilebilir. Asker göndermemek doğru karar olacaksa bile bunun Türk-Amerikan ilişkilerine en azından kısa vadede olumsuz etki yapacağı kabul edilmelidir. Asker gönderilmemesi durumunda Türkiye’nin K. Irak’taki askeri varlığı sona ermese bile şekil değiştirmek zorunda kalabilir. Ancak acaba, dolaylı ve paradoksal olarak, aslında K. Irak’taki askeri varlığında yaşanabilecek bu değişim Türkiye için sonuçta hayırlı olabilir mi? Bir kere şu söylenmelidir ki modern savaşın önemli kurallarından biri ‘force protection’ denilen askeri kuvvetlerin güveliğine önem vermektir. K. Irak’ta sayıları az, dağınık ve dost olmayan bir ortamda saldırıya açık ve kendini koruma kapasite ve iradeleri sınırlı ve tartışmalı mevcut askeri yapımız (force structure) bir anlamda başkalarının iyi niyetine terkedilmiş durumdadır. Bu gücün PKK’ya karşı mücadeledeki askeri ve istihbarat getirileri ile maliyeti ve karşı karşıya olduğu risklerin muhasebesi bir kez daha gözden geçirilmelidir. Türkiye asker gönderse bile ‘masada’ oturabilecek mi? ‘Masa’ diye bir şey gerçekten var mı? Kaç tane masa var?
Siyasi masa, ekonomik masa, askeri masa? Yoksa aslında tek bir ‘masa’ var ve o da Pentagon’da ve ne yaparsanız yapın bir tür karakter oyuncusu olmaktan öteye gidemiyor musunuz? Başka bir soru da şudur: Türkiye’nin asker göndermesi Irak’ta bizim istediğimiz türden bir istikrarın kurulmasına fark edilir ve takdir edilecek türden bir katkı yapar mı? Yoksa, biz asker göndermesek bile o düzen zaten kurulacak ya da asker göndersek de kurulmayacak olabilir mi? Türkiye asker gönderen onlarca ülkeden sadece biri muamelesi mi görecek yoksa Ankara’nın istediği türden bir ağırlığı da olacak mı?

Türkiye’nin Irak’a asker göndermek için acelesi olmalı mı? Bunu kabul etmek istemese de ABD’nin vardır. Şöyle denebilir mi: ‘Karar vermede acele etmeyip olayın derinlemesine tartışalım, ağırdan alalım, hem zaten bu arada Washington’a destek sözü veren diğer ülkelerin katkılarının aslında ne kadar mütevazi ve kendi askerlerini bir an önce geri çekmek isteyen – ve seçim sathına girdikçe daha da çok isteyecek- ABD’nin beklentilerini karşılamaktan sayı, tecrübe ve hatta belki de kalite olarak ne kadar uzak olduğu ortaya çıkınca Türkiye’nin katkısının ‘piyasa değerinin’ artacaktır. Ayrıca muhtemelen ABD her biri mesela bin asker gönderen 10 ülkedense 10 bin asker gönderen tek bir ülkeyi tercih edecektir. Çünkü katkı yapan ülkelerin sayısı arttıkça dil, sosyal ve askeri kültür, silah ve eğitim yapısı gibi farklılıklarından kaynaklanan ‘interoperability’ problemleri artacaktır.’ Gerçi, bunun üzerine de ‘birinci tezkerede de zamanın bizim lehimize olduğu söyleniyordu sonunda ne olduğunu biliyoruz’ denebilir. Bu noktada, Robert Jervis’in de ortaya koyduğu gibi, devlet adamlarının karar alırken geçmişteki benzer olaylarla analojiler kurmaya meyilli olduklarını ve bu analojilerin genel de suni olduklarını hatırlamak gerekebilir. Irak’a asker gönderme kararında Türkiye’deki karar alıcıların en önemli ‘tarihsel’ referansının 1 Mart’taki – nereden bakıldığına göre ‘zafer’ ya da ‘hezimet’ olarak görülen- karar ve ona giden sürecin olması ihtimali yüksektir. 1 Mart ve ona giden süreç hem yakın zamanda gerçekleştiği hem de dramatik öğeler içerdiği için karar alıcıların zihinlerinde önemli, orantısız ve bu nedenle sağlıksız bir iz bırakmış olabilir. 1 Mart’ın kendisinin değilse bile sonuçlarını olumsuz bulanlar o dönemde Türkiye’nin pazarlık sürecinde yaptığı her şeyin yanlış olduğu düşüncesini çekici bulabilirler. Halbuki Türkiye’nin 1 Mart’a giden süreçte yaptığı sıkı pazarlık öz itibariyle doğru olmakla beraber ayrıntılarda, mikro zamanlamada, nüanslarda yapılan hatalar ve belki de düpedüz şansızlıklardan dolayı ‘öyle sonuçlandığı’ iddia edilebilir. Amerikan tarafı özellikle bir kez daha pazarlığa ‘tahammülü olmadığı’ mesajını vererek Türkiye’nin iradesini kırmayı hedefleyebilir. Buna karşılık Türkiye disiplinini kaybetmemelidir. İstikrar gücüne katkı yapılacaksa bu ancak gerekli garantiler, karşılıklar alındıktan sonra olmalıdır. Irak özelinde, Türkiye ile ABD düşman olmayabilir ama bugün gelinen noktada bir tür hasım oldukları artık açık olsa gerektir. Bütün noktalarda değil ama önemli bir çok noktada isteklerimiz, önceliklerimiz ve çıkarlarımız farklı ve hatta çelişkilidir. Bunu söyledikten sonra, şu da kabul edilmelidir ki, aslında ulusal çıkarların her zaman değişmez, yerinden oynamaz şeyler de değildir. Türkiye ile ABD’nin çıkarları iki başkent tarafından da baştan itibaren değişik yorumlanabilir ve ille de bugünkü noktada olmayabilirdik. Bu noktaya gelinmesinde kısmen yanlış anlamalar, karşılıklı iletişim eksiklikleri de rol oynamış olabilir.

ABD Vietnam’da tıkanınca, savaşı komşu ülkelere yaymayı bilinçli olarak istemiş ve gerçekleştirmişti. Bu hareketin deşifre edilmesi kolay olmayan psikolojik nedenleri olabilir. Bu nedenlerden biri de dramatik bir şey yaparak kendine hala olayların kontrolünün kendisinde olduğunu gösterme arzusu olabilir. Panikle özgüvenin garip bir karışımının sonucu olan bu hamleyi Irak’ta da görebilir miyiz? Yukarıda da belirtildiği gibi her olay farklıdır ve
analojilere karşı hep ihtiyatlı olmak gerekir ve Vietnam’da bahsedilen olayın aynısının Irak’ta da yaşanacağından emin olamayız ama bu örneği hatırlamakta da fayda olabilir. ABD Irak’ta olayların kontrolünü kaybetmeye başladığını hissederse, ki bunu şu an iddia etmek için aslında hala erkendir, Washington’un hareketleri rasyonelliğin epey dışına sürüklenebilir ve savaşı İran, Suriye ve hatta –bu ikisinden farklı bir şekilde de olsa Türkiye’ye bile sıçratmayı ciddi olarak düşünebilir ve buna cesaret edebilir. Bu çok yüksek bir ihtimal değildir ama imkansız da değildir ve bir kenara not edilmelidir. Savaşın komşu ülkelere sıçraması değişik şekillerde gelişebilir: Sıcak takip, gerçek veya abartılı, tartışmalı ya da uydurma kanıtlarla komşu ülkelerin Irak’ta ABD’yi baltalamaya çalıştığının iddia edilmesi, karşı tarafı tahrik edip karşılık vermeye zorlandıktan sonra üzerine çullanılması (belli bir açıdan Süleymaniye olayı bu sınıfa girebilir) gibi şekillerde gerçekleşebilir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)


Comments: Yorum Gönder