TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Perşembe, Eylül 18, 2003
Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız G-ABD 18 Eylül Irak’a Asker / 2004 Seçimleri Türkiye’nin Irak’a asker göndermesi durumunda karşılaşacağı risk ve maliyetlerin büyüklüğü ve kesinliği ile bunların karşılığında elde edebileceği düşünülen, umulan getirilerin muğlaklığı, şartlılığı ve küçüklüğü, şu aşamada asker gönderme yönünde bağlayıcı bir karar alınmaması gerektiğini düşündürtmektedir. Ancak Ankara nihai karar vermek için, ABD’ye açıkça ‘hayır’ demenin zorluk ve bedelini de dikkate alarak, bekleme, oyalama, ABD’nin hemen kabul etmekte zorlanacağı şartlar öne sürme ve garantiler isteme yoluna gitmeli ve ABD’nin diğer ülkelerle yaptığı görüşme ve pazarlıkların biraz daha olgunlaşmasını beklemelidir. Türkiye bu görüşme ve pazarlıkların içeriği ve iniş-çıkışlarını çok yakından takip etmek zorundadır. Eğer Ankara, şu anki durumdan farklı olarak, ABD’den ciddi bazı garantiler alabilirse, Washington’un diğer ülkelerle yaptığı müzakere ve pazarlıklar belli bir olgunluğa geldikten sonra ama nihayetlenmeden önce, Irak’a asker gönderme kararı alabilir. Ciddi olarak yanılma ihtimalini de göze alarak bir tahmin yapmak gerekirse, önümüzde ABD’den istediklerimizi almak için yaklaşık iki aylık bir zaman dilimi olduğu iddia edilebilir. Türkiye bu zamanı çok iyi kullanmalıdır. Bu süre sona erdiğinde Washington PKK, Irak’ın geleceği, askeri konular, ekonomik maliyet gibi konularda çok daha açık ve Türkiye’nin pozisyonuna yakın noktalara getirilmelidir. Evet, kendi pozisyon ve önemimizi abartmamalıyız ama Türkiye’nin asker göndermeye yaklaştığını belli etmesinin belki BM’deki pazarlıkların temposuna bile etki yapacak bir önemi olduğunu düşünmek mümkündür. ABD’nin pozisyonunda yaşanacak esnemeler sonucunda diğer ülkelerin Irak’a asker gönderme fikrine ısınmasını takiben gelecek Türkiye’nin asker gönderme kararı, bu ülkelerin kararını hızlandırarak gözle görülür bir etki yapacağı için ABD nezdinde belli bir prestije tahvil edilebilir. Ayrıca, Türkiye’nin şu aşamada Irak’a asker göndererek ABD’ye yardım etmesini istemeyen, bunun başka şeylerin yanında Washington ile yaptıkları kendi pazarlıklarında ellerini zayıflatacağından endişelenen Fransa gibi ülkeler, bu destek şimdi değil de onlar da bu fikre ısınmaya başladıktan sonra gelirse, Türkiye’ye duyacakları tepki daha az olacaktır. Tabii yukarıdaki resim, doğruluğu kesin olmayan bazı varsayımlara ve ihtimallere dayanmaktadır. Bu varsayımların yanlış çıkması da pekala mümkündür. Hatta şu karşı sorunun da üzerinde düşünülmesi gerekebilir: Eğer ABD başka ülkeleri ikna etmeye yaklaşırsa o zaman Türkiye’den asker talebi konusunu ‘tekrar düşünebilir’ ve komşulardan asker almama ‘prensibi’ ve başta Kürtler olmak üzere bazı Iraklıların Türk askeri istememesi gibi nedenler öne sürerek Ankara’ya yönelik teklifini geri alabilir mi? Böyle bir ihtimal vardır ama yine de beklemekle alınan riskin acele bir asker gönderme kararıyla üstlenilecekten daha az olduğu iddia edilebilir. Bu yol bazılarına bir anlamsız bir ‘şark kurnazlığı,’ gereksiz şekilde karmaşık ve pratikte hayata geçirilmesi zor gibi görünebilir. ‘Niye böyle karmaşık yollara giriyoruz, ya evet ya da hayır diyelim, bitsin bu iş, uzatmayalım’ diyenler olabilir. Bazen basit ve net politikaların avantajları olsa da, genelde nüanslı, zamanlamaya ve ihtimal hesaplarına dayalı politikaları uygulama becerisi olan ülkelerin diğerlerine göre daha avantajlı oldukları bilinmektedir. Hele Türkiye gibi hem ABD hem de AB’ye karşı genel olarak zayıf pozisyonlardan diplomasi yapan ülkeler için taktiksel varyasyonlar sadece yararlı değil elzem olabilir. Washington’da başını yeni muhafazakarların çektiği bir grup ABD’nin Irak’ta yetki sorumlulukları başkalarıyla paylaşmasına karşı çıkmakta, yaklaşan seçimlere rağmen Bush’un Irak’a daha fazla asker ve kaynak ayırması gerektiğini iddia etmektedir. Bu iddiaları dile getirenlerin şimdiye kadar ‘Başkan’ın kulağına yakın’ oldukları bilinmesine ve son üç yılda hemen her önemli tartışmada Amerikan politikalarını kendi tercihleri doğrultusunda şekillendirmeyi başarmış olmalarına rağmen, bu kez işlerin farklı olacağı düşünülebilir. Bu grubun Irak’la ilgili olarak önerdiği politikalar, Başkan’ın siyasi danışmanı Karl Rove tarafından 2004 seçimlerinde Bush için önemli riskler yaratacağı şeklinde değerlendirilebilir. Wesley Clark’ın, tüm eksikliklerine karşın, yarışa girmesi Bush için olumsuz bir gelişme gibi görünmektedir. Clark’ın siyasi tecrübesizliği, parıltılı fiziği ve kariyerinin yanında, üstleri ve politikacılarla zaman zaman ciddi çatışmalar yaşaması gibi bazı soru işaretleri bulunmaktadır. Bazı analistler Clark’ın ilk birkaç haftada belli bir heyecan yaratması halinde diğer bazı adayların yarıştan çekilebileceği ve buradan gelecek para, kampanya personeli ve gönüllülerin de Clark’ı ateşleyebileceğini düşünmektedirler. Ayrıca, Clark’ın yarışa geç girmesi başlangıçta bir parça handikap yaratsa da, eskiden farklı olarak ve Howard Dean’in de gösterdiği gibi internet üzerinden çok sayıda kişiden küçük miktarlarda ve hızla toplanabilen bağışların bu engeli aşabileceği düşünülmektedir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|