TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Çarşamba, Ekim 08, 2003
Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız G-ABD 8 Ekim Tezkere’nin Geçmesi ile İlgili Düşünceler Yorgun bir klişe ile belirtmek gerekirse, tezkerenin geçmesi Türkiye ve Hükümet için bazı riskler ve fırsatlar yaratmaktadır. Bu sürecin nasıl yönetileceği tezkerenin ileride tarihçiler tarafından nasıl değerlendirileceğini belirleyecektir. Tezkerenin geçmesinden sonra cevaplanması gereken belki de en önemli soru, bunun Hükümet’in ABD ile devam edeceği düşünülen pazarlıkta maruz kalacağı baskının artması sonucunu getirip getirmeyeceğidir. Hükümet’in, ‘Meclis engelini’ de aştıktan sonra, hem süre olarak hem de pazarlığın içeriğinde ne derece ‘sıkı durabileceği’ çok belli değildir. Aslında bir anlamda Hükümet tezkereyi geçirerek, Ordu da bu konuda kendisine destek vererek, asker göndermeye istekli olduklarını göstermişlerdir. Eğer bundan sonra ABD ile devam edecek müzakerelerde Washington Türkiye’nin istediklerinin önemli bir kısmını vermez ve Hükümet de bunun üzerine asker göndermeyi erteler ya da gündemden kaldırırsa, bu kez kimse ne hükümet ne de orduyu baştan ABD’ye karşı olmakla itham edemeyecektir. Öte yandan Hükümet’in tezkerenin Meclis’te enine boyuna ve açıkça tartışılması için zaman ve imkan vermemesinin demokratik açıdan talihsiz olduğu kabul edilmelidir. Gerek parti grubunda gerekse Meclis’te herkesin çekinmeden istediğini söyleyebileceği, kafasındaki soruları sorabileceği ve bunlara olabildiğince somut cevaplar alacağı bir ortam yaratılmalıydı. Milletvekillerinin önemli bir kısmının, oylarını Meclis’te değil de mesela bir referandum da kullansalar, muhtemelen hayır oyu verecekleri düşünülebilir. Dolayısıyla Meclis’te tezkereye ‘evet’ derken büyük ölçüde asker göndermenin gerekli olduğuna tam olarak ikna olduklarından değil, ‘hayır’ demenin AKP, ülkede oluşan istikrar görüntüsü, piyasalar gibi faktörlere ve muhtemelen yaklaşan kongre öncesinde parti liderliği gözündeki kişisel pozisyonlarına olumsuz tesir edebileceği endişesi ile hareket etmiş olabilirler. Ayrıca tezkerenin bu kadar az fireyle geçmesi AKP liderlerinin parti üzerindeki hakimiyetlerini gösterdiği için ilk başta olumlu görünse de, firenin daha çok olması halinde bu durum ABD ile pazarlıkta belki bir koz olarak kullanılabilirdi. Tezkerenin geçmesinin olumlu değerlendirilebilecek tarafı ise şöyle bir avantaj yaratmasıdır: 1) Hükümet ABD’ye ciddi olduğunu göstermiş ve 1 Mart’ta olduğu iddia edildiği gibi yapılacak müzakerelerin başka bir engele takılmadan yürürlüğe konulacağını göstermiştir. Bunun karşılığında Washington tarafından daha önce anlaşmanın Meclis’e takılabileceği düşüncesi ile atılmadığı iddia edilen adımlar ve verilmeyen söz ve garantilerin gelmesi için bir rahatlık yaratılmıştır. Şimdi top bir anlamda ABD’nin sahasındadır. Türkiye gerekirse asker göndermeye hazır olduğunu gösterdiğine göre Washington da bunun karşılığında şimdiye kadar telaffuz etmediği ya da vermeye yanaşmadığı neleri masaya getirebileceğini göstermelidir. 2) Tezkereyle beraber BM kulvarında, şu anda çok muhtemel görünmemekle beraber, hızlı bazı gelişmeler yaşanırsa –ki Meclis’in kararı bu gelişmeleri bir ölçüde tetikleyebilir- Hükümet bu sürece hızlı bir şekilde katılmak için gerekli manevra alanını kazanmıştır. Türkiye’nin asker göndermesi için uluslararası ortam henüz yeterince olgunlaşmamakla beraber burada olaylar hızla gelişirse Hükümet’in artık gerekli kıvraklığı göstermesi mümkün olabilecektir. Ancak dikkat edilmesi gereken tehlike, ikili görüşmelerde ciddi bir ilerleme kaydedilmeden ve Türkiye’yi kısa bir arayla takip edecek çok sayıda ülke asker gönderme fikrine kendini alıştırmadan Türkiye’nin Irak’taki kaosa girmesinin risklerinin --belki de artarak-- devam etmekte olduğudur. Eğer Hükümet şu ana kadar aldığı muğlak sözleri asker göndermek için yeterli sayıyor ve şu anın asker göndermek için en uygun zaman olduğunu düşünüyorsa önemli sayılabilecek bir hata işlemiş olacaktır. Belki biraz soyut ama önemli olan bir konu da şudur: Tezkerenin bu şekilde geçmesi, Washington tarafından, 1 Mart sonrasında Türkiye karşı izlenen tatlı-sert --ama daha çok sert-- politikanın sonuç verdiği şeklinde yorumlanacaktır. Eğer Washington, ‘demek ki, Türkiye’ye karşı sert politikalar izlemek sonuç veriyor’ şeklinde bir kanıya sahip olursa bu ya Türk-Amerikan ilişkileri yeni krizler yaşamaya devam edecek, ya da, ilişkinin içerik, şekil ve ritmi her zaman Türkiye’nin çıkarlarını gözetmeyen bir şekilde gelişecek demektir. Eğer Türkiye çok erken ve kolay teslim olursa, 1 Mart’ta Washington’la ilişkinin tonuyla ilgili olarak kazanılmış olması gereken kendine güven kaybedilmiş olacaktır. Hükümet aldığı yetkiden sonra Washington tarafında gerekli samimiyet, ciddiyet ve kararlılığı göremezse asker göndermeyebileceğini düşünüyorsa diplomatik anlamda kaybedilmiş bir şey olmayabilir. Tezkerenin Meclis’ten geçiriliş şekli ise 1 Mart’ta kazanılan demokratik mevziinin kaybedildiğini saptamak için olayların sonucunu beklemeye gerek bırakmamaktadır. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|