TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Cuma, Ekim 10, 2003
Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız G-ABD 9 Ekim ‘Büyük düşünmek,’‘küçük düşünmek’ / Yer Seçimi 1) Türkiye, siyasal, sosyal ve diplomatik olarak başaramadığını, bir tür kumar olduğu kabul edilmesi gereken bir belirsizliğe askerlerini atarak çözmeye çalışıyorsa önemli bir yanlış içindedir. Ancak bu Türkiye’nin güvenlik problemlerinin çözümünde askeri güç kullanmaya yer yoktur şeklinde yorumlanmamalıdır. Askeri güce dış politikada elbette yer vardır. Ama askeri güç, politikanın bir aracı ve ‘alet çantasındaki aletlerden biri’ olmalıdır, politikanın merkezi veya kendisi değil. Askeri gücün kullanılması veya konuşlandırılması ile siyasal amaçlar arasındaki ilişki şu an Hükümet’in kullandığı yuvarlak sözlerden çok daha net ve ayrıntıyla ortaya konmalıdır. 2) Türkiye’de riskli ve popüler olmayan kararlar almakla stratejik ve uzun dönemli düşünmeyi birbirine karıştıranların arttığı görülmektedir. Halbuki dış politikada -- aynen tıpta olduğu gibi-- ilk kural ‘varolana zarar vermemek’ olmamalıdır. Sanki, ‘sadece acı ilaçların iyileştirmesi’ gibi, sadece riskli ve maliyetli politikaların Türkiye’nin problemlerini çözeceği şeklindeki görüş giderek yaygınlaşmaktadır. Bu durum bir anlamda zihinsel tembelliğin göstergesi olabilir. Zorlu problemleri üzerinde uzun uzun düşünerek, tartışarak, adım adım, ısrarla sabırla ayrıntılarla cebelleşerek, meşakkatli bir sürecin sonunda, küçük başarıların birikmesi vasıtası ile çözmek yerine; tek bir riskli hareketle, toptan, ‘bir kerede’ ‘halletmek’ daha bir çekici gelmektedir. Bu anlamda ‘büyük stratejiler üretmek,’ kolay ve ucuz bir şeydir. Birkaç büyük kavramı yan yana getirmek yeterlidir. Taktik ise daha zordur, bilgi ve sabır ister, olaylara, ‘yerdeki duruma,’ hem tarihin dokusuna hem de istihbarata çok daha fazla hakim olmayı gerektirir. 3) Irak’ta Türk askeri gücü için düşünülen görev bölgelerinin karşılıklı avantaj ve dezavantajları hakkında şunlar söylenebilir: El Anbar: Daha çok çöl, daha az nüfuslu ve bu nedenle bir anlamda daha az problem yaşanması beklenebilecek, Türk askerlerinin yoğun nüfusun yaşadığı bölgelere göre daha rahat etmesinin düşünülebileceği bir bölgedir. Ama burada nüfus az olmasına rağmen, Türkiye’ye verilecek bölgenin diğer seçeneklere göre muhtemelen daha büyük olması ve bunun da çeşitli ulaşım, lojistik, haberleşme sorunları yaratması, birliklerin geniş bir alanda daha küçük gruplardan oluşarak dağılması gibi problemler yaratması mümkündür. Ayrıca bu bölge Suriye sınırından geldiği düşünülen El Kaide-Cihatçı militanların geçiş yolu olduğu için sınırı korumak zorlu olabilir. Ayrıca çöl ortamının açık zorlukları da hesaplanmalıdır. Sıcak iklim önümüzdeki beş-altı ay boyunca problem yaratmasa da yaz yaklaştıkça birliklere ciddi zorluklar yaratabilir. Türk birliklerinin elindeki vasıta ve teçhizatın bu iklim şartına uygun olup olmadığı dikkate alınmalıdır. Bu bölgeye gidilmesi halinde helikopterlerin de götürülmesi düşünülebilir ama Amerikalıların buna yanaşmaması mümkündür. Türkiye bu bölgeyi alırsa büyük ölçüde sınır bekçiliği yapmış olacaktır. Sınırda Suriye kuvvetleri ile gerilimler yaşanması ihtimali vardır. Sınırdan Irak içine doğru çok fazla trafik olursa Türkiye Suriye’yi bu konuda yeterince çaba sarf etmemekle suçlayabilir ve iki ülke arasındaki gerilim İsrail’in de katılımı ile istenmeyen şekiller bile alabilir. Türkiye kendini İsrail-Suriye gerilimin bir parçası olarak bulabilir. Düşünülen diğer bölge olan Selahattin’in ise nüfus yoğunluğunun fazla olması, nüfusu yüz binlerle ifade edilen çok sayıda yerleşim birimi olması, buralarda koalisyon kuvvetlerine yönelik saldırıların daha sık yaşanması, etnik dağılımın yer yer karışık ve iç içe geçmiş olması, saldırıya maruz kalınırsa bunun kaynağının kim olduğunun tespit edilmesinin daha zor olması, PKK tarafından yapılabilecek saldırılara daha açık olması gibi zorluk ve mahzurları vardır. Bu bölgenin potansiyel avantajları ise Kürt ve Türkmen bölgelerine daha yakın olması ve bu durumun Kürtlere yönelik psikolojik baskının daha yakından hissettirilmesi, PKK’ya daha yakın olması, ‘olayların’ merkezine daha yakın olunması; lojistik ve haberleşmenin 1) Türkiye’ye yakınlık, 2) alanın nispeten küçüklüğü ve 3) altyapının daha iyi olması nedeni ile kolaylığı olarak görülebilir. En kaba haliyle söylemek gerekirse, El Anbar bölgesi güvenlik açısından daha az riskli ama belki bu yüzden de asker göndermenin karşılığında Irak’ın geleceğinde kazanılması umulan etkinin daha az olacağı bir yerdir. Hükümet ve devlet kurumlarının operasyonun başarısı için belirleyici olabilecek yer seçimi konusunda tercih yapmadan kamuoyunu bilgilendirmesi bu tercihin daha isabetli yapılmasına katkıda bulunabilir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|