TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Pazartesi, Ekim 20, 2003
Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız G-ABD 20 Ekim Türkiye’nin Opsiyonları Washington, Meclis’ten geçen tezkereyi BM’de yeni karar çıkararak bir anlamda şimdiden tahvil etmiştir. Bu arada Türkiye, Meclis’ten geçen tezkerenin nihai bir karar değil, Hükümet’e yetki devri olduğunu dünyaya yeterince anlatamamış görünmektedir. ABD, burada daha önce de belirtildiği gibi, Irak Konseyi’nden Türk askerinin Irak’a gönderilmesi aleyhine yükselen sesleri, Türkiye’yi i) Washington’un istediği bölgeye, ii) istendiği zaman çıkacak şekilde, iii) fazla şartlar öne süremeden ve iv) muhtemelen bunun karşılığında bir şey alamadan göndermesi amacıyla kullanıyor olabilir. Türkiye’yi daha bölgeye varmadan psikolojik ve siyasi olarak hırpalayarak, Irak’a giderse bile onu fazla insiyatif alamayan ve neredeyse Irak’a asker göndermesine ‘izin verdiği’ için ABD’ye ‘minnettar olacak,’ ‘fazla şikayet etmeye’ hali kalmamış bir şekle sokmaya çalışıyor olabilir. Kürtlerin liderliğini üstlendiği Türk askeri aleyhtarı koro ABD ile danışıklı olarak bu yönde açıklamalar yapmış değilse bile, Washington’un bu durumu, kendine de bazı sorunlar yaratmakla beraber, kendisi için avantaja dönüştürmeye çalıştığı düşünülebilir. Mevcut durumda konuyla ilgili olarak Türkiye’nin opsiyonlarını en kaba şekilde ve geçici bir şekilde analiz etmek gerekirse şu ihtimallerden bahsedilebilir: 1) Asker gönderme kapısını kapatarak, ‘madem istenmiyoruz, o zaman asker göndermeyiz. Zaten çok da istekli değildik’ diyerek bu konuyu gündemden kaldırmak. Bir parça iyimser ama tamamen de temelsiz olmayan bir düşünceye göre şu anda Ankara BM kararını beklemeden tezkereyi geçirerek hem ABD ile ilişkileri düzeltmiş hem de bunu asker göndermek zorunda yapmadan gerçekleştirmiştir. Ancak bu durumda Ankara’nın Irak’ta olacaklara etki etme kapasitesinin çok azalacağı endişesi dile getirilmektedir. Bu endişede bir parça haklılık payı olsa da, Türkiye, ABD’yi reddederek değil, ‘istenmediğini anladığı için’ geri adım attığından, ABD tarafından cezalandırılması söz konusu olmamalıdır. Ama öte yandan, ABD’nin Türkiye’yi cezalandırması ve onun çıkarlarını dikkate almayan adımlar atması için Ankara’nın onu karşısına alması gerekmediği de bilinmektedir. Bu arada Ankara’da, Washington’un Türk askerinden vazgeçer görünmesinin nedeninin, bunun ABD’nin Irak’ın geleceği ile ilgili planlarını zorlaştıracağını düşünmesi olduğu konuşulmaktadır. Peki ABD bunu yeni mi fark etmiştir? Yoksa Washington zaten Türk askerinin kendi planları için yaratacağı problemleri öngörmüş olsa da, tezkerenin bu kadar çabuk geçmeyeceğini hesaplamış ve bu durumda Irak’ta kendini bir kere reddeden bir kere de oyalayan Türkiye’nin rahatsız olabileceği bazı girişimlerde bulunmak için yeterince nedenin birikmiş olmasını mı umuyordu? ‘Asker göndermekten kesin olarak vazgeçmenin’ başka bir mahzuru da bir süre sonra Washington yine baskı yapmaya başlar ve Ankara buna yine boyun eğmek zorunda kalırsa, bunun ‘asker gönder derler gönderirim, gönderme derler göndermem, tekrar gönder derler gönderirim’ şeklinde özetlenebilecek ve görüntü açısından hoş olmayan bir durum yaratacağıdır. Ankara asker göndermeye kesin olarak karar verirse bunun ‘son kararı’ olduğundan emin olmalıdır. Washington bir süre sonra başka asker bulamadığı için, Kürtleri de ‘ikna ettikten’ sonra tekrar Türkiye’den asker istemeye gelirse bu durumda, hem de Başbakan’ın Irak’a asker gönderilmesinin esas nedeninin ABD’nin isteği olduğunu açığa vurmuş olmasından sonra, tekrar asker gönderme kararına dönüş yapmak yanlış olabilir.Bu durumda asker göndermedeki asıl amacımızın Washington’u memnun etmek olduğunu inkar etmek güçleşebilir. 2) ‘Konsey bizi davet etsin yoksa gelmeyiz’ demek. Bu bir anlamda Türkiye’nin Irak’a asker gönderip göndermemesine ve gönderecekse de bunun şartlarına Konsey’in karar vermesi veya veto hakkı olmasına kabul etmek anlamına gelebilir. Eğer, şu an uluslararası medyaya yansıyanın dışında ABD’nin gizli bazı temasları ve ‘şapkasından çıkaracağı bir tavşanı’ yoksa, ABD muhtemelen yine Türk askerine ihtiyaç duyacaktır. Eğer, i) Pakistan, G.Kore ve hatta Hindistan, şimdi değilse bile birkaç içinde çıkacak yeni bir BM kararının sonrasında asker göndermeye karar verirler, ii) eğitilen Iraklı asker ve polisler güvenlik konusunda giderek artan oranda sorumlulukları devralır ve bunda da başarılı olursa, veya iii) ABD diğer bölgelerden kaydıracağı kendi askerler gibi çözümler vasıtası ile Irak’ta özellikle Bahar aylarından sonra oluşabilecek açığını kapatırsa, Washington en azından bir süre için Türkiye’den asker kabul etmeden de idare edebileceği sonucuna varabilir. Bu noktada sorulması gereken soru şu olabilir: ABD tekrar bizden asker istemek için gelirse/geldiğinde bizim bu arada kapıyı kapatmış olmamamız mı, aralık tutmuş olmamız mı, yoksa Irak’a gitmekte arzulu ve hatta ısrarcı olmamız mı daha iyidir? Kürtler ve Konsey Washington’un baskısıyla bir süre sonra, ‘Türklerin gelmesini istemiyoruz, ama madem ABD buna ihtiyaç duyuyor o zaman izin verebiliriz, ama sadece bizim istediğimiz yere bizim istediğimiz şekilde olursa’ şeklinde özetlenebilecek bir yaklaşıma geçebilir. Türkiye bu tür ucuna şartlar bağlanmış bir şekilde yapılacak asker davetini kabul etmeli midir? Cevap hayırsa, bunun zeminini şimdiden hazırlamak gerekir. 3) ‘Hayır biz ille de geleceğiz’ demek. Şu anda zaten bir parça terkedilmiş olan bu pozisyona dönüş olursa Türkiye siyasi sermayesini, enerjisini ve zamanını, Washington’dan asker göndermenin karşılığında isteyebileceklerini almaya değil başka bir şeye, Kürtlerin de kabul edeceği bir nokta aramaya harcamak zorunda kalabilir. 4) ‘Pozisyonumuzda bir değişiklik yok, bizim için önemli olan ABD ile anlaşmaktır ama daha anlaşmadığımız gibi daha henüz ciddi bir müzakere bile yapmadık’ demek. Washington ve Londra’nın, Türkiye’ye ayrı bir sektör, hem burada hem de Irak’ın genelinde siyasi rol vermeye çok yakın ve istekli olmadıkları görülmektedir. Bu durumu bir parça yumuşatmak için Koalisyon karargahında bir iki irtibat subayı ve diplomat bulunması gibi siyasi anlamda hemen hiçbir şey ifade etmeyen ‘tatlandırıcılar’ sunulabilir. Türkiye’nin Irak’ın anayasası, seçim kanunları, kaçınılmaz olmayan ama muhtemel bir federasyonun sınırlarının nasıl çizileceği gibi konularda etki sahibi olması için ille asker göndermesi şart olmadığı gibi asker göndermesinin tek başına etkin olmaya yetmeyebileceği de unutulmamalıdır. Türkiye, asker göndererek veya göndermeden ‘masaya oturmayı’ başarsa bile o masada ne diyeceğini şimdiden hazırlamazsa ve ezberindeki sınırlı kelime hazinesinin ötesinde bir şey söylemezse bunun çok anlamı olmayabilir. Türk askerinin Irak’a gitmesinin bazı problemleri çözebileceği ama yeni başkalarını da yaratabileceğini kabul etmek gerekir. Asker gönderilmesi durumunda, Irak’ta birbirine artık çok güvenmediğini düşünmek için yeterince neden olan Amerikan ve Türk silahlı kuvvetleri arasında yaşanabilecek problemlerin de ötesinde, Ankara; asker göndererek aldığı risk, uğradığı kayıp ve ödediği askeri, siyasi ve ekonomik faturaya rağmen, ağırlığının dikkate alınmadığını düşünürse, Türk-Amerikan ilişkilerindeki güven bunalımının geride kaldığını düşünmenin doğru olmayacağı gibi bu daha ileri düzeylere de varabilir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|