TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Cumartesi, Ekim 25, 2003
Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız G-ABD 24 Ekim Rumsfeld – Kredinin zamanlaması - Tahran-Şam’la ilişkiler 1) Rumsfeld’ın terörle mücadelede Pentagon’un rolü ve performansı ile ilgili iç yazışmasının sadece dört kişiye yazılmış olmasına rağmen basına sızmış olması ilgi çekicidir. Bu belge, Amerikan Savunma Bakanı’nın, dışarıdan görünenin aksine, eksik ya da yanlış işler yapıyor olabileceği sorusunu kendisine sorabildiğini göstermektedir. Sızan bu belge Bush Yönetimi’nin --dışarıya vermek istediği kendinden emin görüntünün aksine-- bazı endişeleri olduğu ve içeride kendini eleştirebildiğini gösterdiği için olumlu olarak bile görülebilir. Hatta bu belgenin bilerek Rumsfeld veya çevresi tarafından sızdırılmış olabileceğini düşünenler bile vardır. Eğer bu doğru değil ve Rumsfeld’e zarar vermek amacıyla sızdırılmışsa bunu yapmış olabileceklerin listesi uzundur. Rumsfeld’in hem yönetim stili, hem insan ilişkilerindeki direk ve hatta bazen kırıcı tarzı, hem de özellikle kara kuvvetlerinin hantal bulduğu yapısını değiştirmek için yaptığı Amerikan silahlı kuvvetlerini ‘dönüştürme’ yönündeki çabaları, dünyanın en büyük bürokrasisi olan Pentagon’da özellikle üniformalı generaller tarafından belli bir direnç, soğukluk ve hatta düşmanlıkla karşılanmıştır. Bunun dışında tamamen spekülasyon olarak denebilir ki, belge, teröre karşı mücadele ile ilgili ‘gizli’ ve nispeten olumsuz görüşlerin yayınlanması ile zor durumda kalacak ve bundan çok memnun olmayacak Beyaz Saray nezdinde Rumsfeld’in pozisyonunu zayıflatmak isteyen ve belki de onun yerinde gözü olanlar tarafından da sızdırılmış olabilir. Yeni muhafazakarlar Irak’a daha çok asker gönderme gibi konularda anlaşamadıkları ‘inatçı’ Rumsfeld ile işlerinin bittiğini düşünerek ondan kurtulmanın yollarını arıyor bile olabilirler. Bu grup Bush’un Rumsfeld’den seçimi beklemeden kurtulmasını istiyor olabilir. Teknik olarak bakılırsa aslında bu iç yazışma, Savunma Bakanı’nın gözardı edilemeyecek bir savunma entellektüeli ve kendi personelini günlük karmaşanın ötesinde düşünmeye teşvik eden zorlu bir idareci olduğunu göstermektedir. 2) ABD’nin Türkiye’den asker istemekten geçici ya da temelli vazgeçmesi halinde Türkiye buna nasıl cevap vermelidir? Asker göndermek zorunda kalmadığımıza memnun olduğumuzu ama Irak’taki meşru ve kalıcı çıkarlarımızı korumaktan vazgeçmemizin de beklenmemesi gerektiğini belirtmek, ama Washington’un bir anlamda Hükümet’i Meclis’ten tezkereyi geçmeye zorladıktan sonra Kürtlerden gelen baskı sonrasında ‘ortada bırakmasının’ hayal kırıklığı ve endişe yarattığını bildirmek doğru yol olabilir. Bu arada 8.5 milyarlık kredinin en optimal şekil ve zamanda nasıl kullanılacağı sorusu da önemlidir. Türkiye bu kredinin tamamını ya da bir kısmını kullandıktan sonra anlaşmada belirtilenin aksine eylemler içine girerse (örn. Irak’a tek taraflı müdahale etmek) bu krediyi iade etmek zorunda kalacak mıdır? Ya da başka şekilde sormak gerekirse, Türkiye’nin krediyi kullanması onu sonradan aslında atmasının gerekli olduğu sonucuna vardığı bazı adımları atmasına engel olarak seçeneklerini daraltır ve manevra alanını azaltır mı? Aslında bahar aylarında açıklanan bu yardımın şartlarını, savaş sonrasında ABD ile işbirliği yaparak yerine getirmiş ve savaş öncesi ve sonrasındaki kayıpları ile hak etmiştir. Ankara, krediyi kullandıktan sonra bunun kendi hareketlerini kısıtlamayacağına ve gerektiğinde ABD’nin istediklerinin dışına çıkabileceğine inanıyorsa bu krediyi belki de olabildiğince hızlı ve belki yeni şartlar öne sürülmeden kullanması daha doğru olabilir.En kötüsü ise kredinin transferini geciktirip bu arada gözümüz hep ABD’de olacağından manevra alanımızı da kaybetmemiz halinde yaşanacaktır. Tersi bir bir bakış açısı ise şu olabilir: Krediyi alıp kasada tutmanın ekonomi üzerindeki olumlu etkisi, krediyi hemen almak yerine istediğimiz ve gerçekten ihtiyacımız olan bir zamanda almak için bekletmenin piyasalar ve başta faizler gibi ekonomik göstergelerden kaynaklanan getirilere olumlu etkisine göre daha az olabilir. Piyasa kredinin hemen kullanılmasındansa gerektiğinde kullanılabilecek şekilde Amerikan hazinesinde beklemesini tercih edebilir. Piyasanın Türk dış politikası üzerinde bu derece etkileri olması aslında rahatsız edici ise de salt ekonomik olarak bakıldığında hangi şıkkın daha kazançlı olduğu dikkate alınmalıdır. Kısacası bu kredinin kullanılmasına ve bunun zamanlamasına siyasi olduğu kadar ekonomik faktörlerin ve uzmanlığın da dahil edilmesi gereken ince bir hesaplama sonucunda karar verilmelidir. 3) Türkiye, İran ve Suriye gibi ülkelerle Irak konusunda işbirliği yaparken ikili mi yoksa çoklu ortamları mı tercih etmelidir? İkili ilişkilere ağırlık verildiğinde daha ‘enteresan’ konular hakkında rahat konuşmak mümkün olabilir ve daha açık pazarlık yapılabilir. İkili görüşmeler üçlü veya daha büyük zirvelere göre gizli kalma şansı ve sonuç alma şansı daha çok, pratiğe geçirilmesi daha mümkün temaslar olabilir. Bu tür görüşmeler Washington tarafından bir çeşit meydan okuma olarak görülebilecek üçlü zirvelere göre ABD’yi daha az rahatsız edebilir. Üçlü veya daha geniş görüşmelerde diğer ülkeler Türkiye’ye normalde arzu etmeyeceği şeyler empoze etmeye çalışabilirler. İkili görüşmelerin olumsuz yönü ise, İran ile Suriye’nin aralarındaki ilişkinin yakınlığı nedeniyle, muhtemelen bizimle konuştuklarını birbirleriyle paylaşacak olmalarına rağmen biz onların ‘yalnızken konuştuklarını’ muhtemelen bilemeyişimiz olabilir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|