TurcoPundit |
|
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Pazartesi, Ağustos 04, 2003
G-ABD 4 Ağustos Irak'a Asker Gönderme Üzerine Altı Düşünce - 3 1) Türkiye ABD’nin diğer ülkelerle yaptığı Irak’a asker gönderme müzakerelerini çok yakından takip etmelidir. Söz konusu ülkelerin kamuoyları asker göndermeye nasıl yaklaşıyor, tartışmalar ve müzakereler hangi çerçevelerde gerçekleşiyor, diğer ülkelerin ABD’den genel (BM kararı, Nato vs) ve özel (ekonomik yardım, masrafların karşılanması, lojistik destek, görev alanı, görev süresi, siyasi konularda destek) talepleri neler oluyor gibi sorular takip edilmelidir. Bu ülkelerin Irak’a asker gönderme ihtimallerinin, gönderecekleri asker türü ve sayısın tek tek ne olduğu ve mesela bundan altı ay sonra ABD’nin Irak için başka ülkelerden ne kadar asker toplamış olabileceği hesaplanmalıdır. Bu bilgiler ABD ile yapılacak ve her ne kadar ABD’nin tahammülü olmadığını sinyalini verse de gerçekleşmesi gereken pazarlıklar için gerekli olabilecektir. 2) Ayrıca, Türkiye, Irak’a asker gönderme kararı almadan ve bu yönde söz vermeden önce, kendini bağlamadan, sanki asker gönderecekmiş gibi, şimdiden, Irak’ta görev alabileceği bölgeleri çok ayrıntılı şekilde takibe almalı ve şimdiden bu bölgeler hakkında istihbarat toplamalıdır. Bu istihbarat ve takibin hem nispeten daha az sorunlu bölgelerde görev seçme/isteme/alma, hem de görev başladığında hazırlıksız olmama gibi getirileri olabilir. Hatta Türk askerinin gitmesinden önce Türk askeri ve sivil gözlemcilerinin söz konusu bölgelere gitmesi, toplumsal dokuyu anlamaya çalışmaları, Türk askerinin bölgede nasıl karşılanacağı ve yaşayabileceği muhtemel problemler hakkında hazırlık ve sondaj yapmaları gerekir. Türk askeri bu bölgelere sınırlı ve kulaktan dolma bilginin ötesinde istihbaratla gitmelidir. Türk askerlerine, mesela Türkmen danışmanlar, etnik doku, dil, kültürel semboller ve nüanslar gibi konularda yardım edebilirler. Türk askeri görev alacağı bölgedeki halkla özel ve sıcak bir ilişki geliştirmek zorundadır. Türkiye, bu ülkedeki halkın sempati ve güvenini elde etmek için neler yapabileceği konusunda şimdiden düşünmelidir. Türk askeri, başka bir çok şeyin yanında, ABD ve koalisyon nezdinde bu halkın haklarının avukatlığını yapacağı mesajı vererek sempati kazanabilir. Radyo ve televizyon yayınları da halkla olumlu ilişki kurmanın önemli araçlarından biri olabilir. Şimdiden sorulması gereken bir başka soru da, Türkiye, eğer asker gönderecekse, tercihini şehirlerden mi, yoksa kırsal kesimden yana mı kullanması gerektiğidir. Şehir ortamındaki barış gücü faaliyeti ve gerilla savaşı ile kırsal kesimdeki benzer görevlerin arasında ciddi farklar bulunmaktadır ve Türk ordusunun silah, teçhizat, eğitim ve tecrübesinin hangisine daha uygun olduğu dikkate alınmalıdır. 3) Bu arada Irak’ın geleceği ile ilgili 6 ay, 1 yıl ve 3 yıllık değişik senaryolar hazırlanmalıdır. Bu senaryolar ve bunların gerçekleşme ihtimalleri yaşanan gelişmelere göre sürekli yenilenmelidir. Bu senaryolar (iyimser, kötümser ve muhtemel) Türkiye’nin Irak’a asker gönderip göndermeme kararı sürecinde kullanılabileceği gibi, ayrıca asker gönderilmesi halinde Irak’ta yaşanan gelişmeleri bir perspektife yerleştirmede ve zihinsel bir çerçeveye oturtmada faydalı olabilir ve ‘neredeyiz, nereye gidiyoruz’ sorularını cevaplamada kullanılabilir. 4) TBMM’nin asker gönderme ile ilgili vereceği izin zaman olarak sınırlı (6 ay, bir yıl) olmalı ve gerekirse tekrar yenilenmelidir. Böylece Ankara’ya, Irak’taki durumdan rahatsız olma halinde geri dönebilme imkanı verecek bir mekanizma yaratılmış olabilir. Irak’ta durum kontrolsüz bir hal alırsa ya da ABD ile komuta, yetki vs. konularda problemler yaşanırsa geri çekilmenin olumsuz etkisi bir parça olsun azalabilir (‘görev süremiz doldu, yenilemeden dönüyoruz.’) Böylelikle Washington kendini Türkiye’nin ‘gönlünü hoş tutmak’ zorunda hissedebilir. Türk askeri bölgeye gittiğinde ne olayların ne de ABD’nin ‘rehinesi’ olmamalıdır. Ancak süre açısından sınırlı olarak verilen bu tür bir yetki Hükümeti her altı ay ya da bir yılda bir sancılı olabilecek yeni bir Meclis onayı sürecine sokacaktır. Ayrıca yine bu tür sınırlı bir yetkinin olumsuz başka bir yan etkisi de, Irak’ta koalisyon kuvvetlerine yönelik saldırıları düzenleyenlerin bu altı aylık sürelerin sonuna yaklaşıldığında Türk kamuoyunun ve Meclis’in operasyona olan bakışını olumsuz yönde etkilemek ve onları askeri gücü geri çekmeye yöneltmek amacıyla, Türk askerlerine yapılan saldırıları arttırmaları halinde gerçekleşebilir. 5) Yaklaşan yerel seçimler ve sonbaharda açıklanacak olan AB’nin Türkiye ile ilgili ilerleme raporu hükümetin kararını dolaylı, sınırlı, muğlak ve hatta farkında bile olmadan etkileyebilir. Yerel seçimler baharda yapılacağını varsayarsak, bu seçimlere çok önem veren AKP, tam da bu dönemde gelecek ‘şehit tabutlarının’ seçim sonuçlarını etkilemesinden endişeleniyor olabilir. Ayrıca Hükümet, ABD’den gelen asker talebine vereceği cevabın şeklinin Türkiye’nin AB ile ilişkilerini etkileyebileceğini düşünebilir. Irak’a asker gönderme tezkeresini Meclis’e götürüp reddetmek ile talebi Meclis’e götürmeden reddetmenin, hemen reddetmekle Ekim’e kadar beklemenin ve o zaman reddetmenin ve hatta daha ötesine sarkıtmanın ABD ilişkilere etki açısından farkı olacaktır. 6) Dış politikada büyük fikirler, vizyonlar, ‘yarı-tanımlanmış’ ve üzerinde yeterince düşünülmemiş kavramlar genelde yarardan çok zarar getirmiştir. ‘Strateji’ ve ‘vizyon’ sözcükleri ayrıntılara yeterince hakim olmayan, onlara yeterince kafa yormayanlar ve saygı duymayanlar tarafından sıkça kullanılmaya daha bir müsaittirler. Sadece büyük fikirlerle ve ‘büyük resim’le dış politika yapılamaz. ‘Emperyal vizyon,’ ‘büyük resim’ gibi etkileyici ama içeriği tam açıklanmayan ve tanımlanmayan muğlak kavramlar tek başlarına Türkiye’nin Irak’ta askeri ve insani riskler almasının nedenleri olamazlar. Margaret Thatcher’ın farklı bir kontekstte dediği gibi ‘siz penilere iyi göz kulak olursanız poundlar kendi başının çaresine bakarlar.’ Türkiye somut mikro çıkarlarının kıskanç bir koruyucusu olmalıdır. O zaman ‘stratejik vizyonları’ gerçekleştirmek daha kolay olacaktır. Türkiye’nin ‘şunu ya da bunu yapması vizyonun gereğidir’ diyerek ortaya çıkmak biraz kolaycılığa kaçmak olabilir. Bu, ‘şimdiden maliyetler ve riskler üstlenelim, nasıl olsa bunun karşılığını ileride alırız demektir,’ ki tarih bunun doğru olmadığını gösteren örneklerle doludur. Her ‘acı ilaç’ ille de yararlı olmayabileceği gibi yararlı olan ilaçlar sadece acı olanlardan çıkmaz. Türkiye için Irak’ta doğru olan ille de asker göndermek gibi bir risk ve külfete girmek olmak zorunda değildir. Bu, ‘zaman zaman uzun vade lehine kısa vadeli ödünler verilemez, maliyetler ve riskler üstlenilemez’ demek değildir. Sadece, ‘muğlak, altının ne denli dolu olduğu tartışmalı kavramlar, hayaller ve vaatler uğruna riskler almakta muhafazakar olunmalıdır’ demektir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|