TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Çarşamba, Kasım 05, 2003
Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız G-ABD 5 Kasım Ankara-Irak-Washington – ABD’nin Bazı Hataları ‘Türkiye’nin çıkarı ABD’nin kazanmasında mı yoksa Sünni üçgeninin kazanmasında mı’ sorusu yanlış değil ama eksik bir soru olabilir. Normal şartlarda, Ankara elbette Washington’un hem de olabildiğince kısa bir sürede ve kolayca kazanmasını tercih ederdi. Ancak, Washington’un bu tür bir başarı kazandığında Irak’ta atmayı tasarladığından şüphelenilen adımlar ve bazen çelişkili bazen de düpedüz Ankara’nın çıkarlarını görmezden gelerek attığı adımlar, Türkiye’nin Washington’un Irak projesine bakışını olumsuz yönde etkilemektedir. Washington Irak’ta kendini güçlü hissettiği oranda Türkiye’nin Irak’la ilgili çıkarlarını görmezden gelmeye daha eğilimli olduğu gözlemlenmektedir. Bu nedenle Ankara Washington’un ‘kazanmasını’ istemekte zorlanmaktadır. Ankara, Irak’taki çıkarlarının tamamen Washington’un iyi niyetine bırakılamayacağı noktasına gelmiştir. Tersine, Türkiye’nin, ABD’nin Irak’ta kolay bir başarı kazanmamasını tercih edebileceği bazı uç durumlar olabilir. Eğer ABD Irak’ı Türkiye’ye rağmen bir dizayn etmek istiyorsa, Ankara Washington’un kolay bir başarı kazanmamasını –bu durum kendi için de riskler yaratacak olsa da- isteyebilir. Bu istek kendini değişik derece ve şekillerde gösterebilir: 1) ABD’nin kolay bir başarı kazanmamasını istemek, 2) ABD’nin başarılı olması için risk ve maliyet üstlenmekten kaçınmak, 3) ABD’nin başarılı olması için ona –kendisi için fazla bir maliyeti olmasa da- yardım etmemek, 4) ABD’nin başarısız olması için aktif olarak a) gizlice, ya da b) açıkça çabalamak. Son şıkkın gerçekleşmesi, i) buna gerek olmayacağı için ii) Ankara’nın bunu ‘becerebileceği’ şüpheli olduğu için, iii)‘yakalanıldığı takdirde’ yaratacağı riskler çok büyük olacağı için, iv) ve zaten Türk karar alıcılarının on yıllardır kullandıkları ‘zihinsel mobilyaların’ dışında olacağı için –en azından kısa vadede- çok yüksek bir ihtimal değildir. ABD ile Iraklı askeri direnişçiler arasında zamana karşı bir yarış olduğu düşünülebilir. Farklı görüşte olanlar olsa da, zamanın ABD’nin yanında olduğunu düşünmek zordur. Özellikle Amerikan Başkanlık seçimleri Washington’un manevra alanının daraltmaktadır. Irak’taki durumun bir çok yönden Vietnam’dan farklı olduğu açık olmakla beraber, bu farklılıklar son kertede belirleyici olmayabilir. Kamuoyunun Irak projesine bakışı ciddi derecede olumsuz bir şekil alırsa, Bush Yönetimi ‘panikleyerek’ işin başında yanaşmadığı ve aslında onu başlangıçtaki hedefinden uzaklaştıracak adımlara yönelebilir. Geriye dönerek bakıldığında ABD’nin Irak’ta yaptığı hataları tespit etmek mümkündür. İtiraf etmek gerekir ki bu yanlış kararların bir kısmı zamanında daha farklı görünüyordu. Bu hataların bazıları şunlardır: 1) İşgalin başlamasından sonra yağmanın önüne geçilmemesi ve temel hizmetlerde yaşanan kötüleşmeye karşı hızlı önlemler alınmaması.Bu konuda çok az çaba harcanması Iraklılarda – muhtemelen yanlış bir şekilde- ABD’nin oluşan düzensizlik durumundan memnun olduğu ve hatta bunu teşvik ettiği şeklinde yorumlanmıştır. Bir çok Iraklı, ABD’nin durumun önce kötüleşmesinin Iraklıların bir süre sonra ABD’yi bir tür kurtarıcı olarak görmelerine neden olacağını hesapladığını düşünmüştür. 2) Ordunun aniden dağıtılması. Yüz binlerce tatminsiz, kızgın Iraklı gencin sokaklarda kontrolsüz bir şekilde dolaşmasına ve işgal aleyhindeki şiddet eylemlerine katılmak için geniş bir havuzun oluşmasına neden olmuştur. Halbuki, kaba bir hesap yapmak gerekirse, aylık ücretleri 20 dolar civarında olan bu askerlerin ABD’ye aylık toplam masraflarının 50 dolar olacağını farz etsek bile 400 bin askerin tamamının silah altında tutulmasının maliyeti ayda sadece yaklaşık 20 milyon dolar olacaktı. Bu Irak’ta kendi askeri operasyonları için 4 milyar dolar harcayan ABD’nin kolaylıkla üstlenebileceği bir maliyet olurdu. Kaldı ki bu askerlerin belki hepsinin değil, içlerinden ayıklanacak daha güvenilir unsurların, adım adım ve kontrollü bir şekilde yeni kurulacak güvenlik kurumlarına alınması, geride kalanların yapılan soruşturmalardan sonra yavaş yavaş serbest bırakılmaları, ama bu olurken de değişik istihdam alanlarına yönlendirilmeleri ABD açısından çok daha olumlu olabilirdi. 3) Irak’ta işlerin yürümesi için bilgi ve birikimleri elzem bir çok Baas partisi mensubunun, büyük ölçüde aşiretlerin ve Amerikan işgalinden tedirgin olacakları tahmin edilmesi gereken Sünnilerin yeni süreçten neredeyse tamamen dışlanması. ABD, büyük ölçüde iç içe geçmiş bu unsurların içinden kendine yandaş bulmakta başarılı olmadığı gibi, belki de bu yönde yeterince çaba da harcamamıştır. Askeri zaferin kolay gelmesi sonrasında yaşanabilecek problemlerin yeterince gerçekçi bir bakışla görülmesini engellemiştir. ABD bir anlamda kazandığı askeri zaferin kurbanı olmuştur. 4) İşgalin sivil yöneticileri büyük ölçüde Irak toplumunda uzakta, duvarların arkasında, ‘sokaktaki havadan’ uzakta, izole bir şekilde çalıştıkları için hem bir işgal gücü oldukları duygusunun halkta doğmasına engel olamamışlar, hem de eksik bilgi ile aldıkları kararlar her zaman çok sağlıklı olmamıştır. 5) İşgal güçleri ve bürokrasisi içinde Arapça bilenlerin, Arap ve Irak kültürü hakkında derin bilgiye sahip olanların sayısının şaşılacak kadar az olması. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|