TurcoPundit

US foreign policy and Turkish-American relations
ajp1914@yahoo.com
Home
Foreign Press Review
Şanlı Bahadır Koç


This page is powered by Blogger. Isn't yours?
Pazartesi, Ocak 19, 2004
 
Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız
G-ABD 19 Ocak
Kerkük / PKK / Türk-Amerikan İlişkileri / Sistani

Kerkük’ün statüsün 2006’ya bırakılması burada askeri anlamda üstün olan Kürtlerin şehri adım adım Kürtleştirmek için zaman kazanmaları anlamına gelebilir. Bu süre zarfında yavaş yavaş şehre – ya da çevresine- getirecekleri Kürtlerle beraber sayım ya da seçim zamanı geldiğinde sayısal olarak dengeleri değiştirebilecek bir nüfus yapısına ulaşabilirler. Olaya bir de Kürtler açısından bakmak gerekirse, acaba onlar da Saddam döneminde bölgeden göç etmeye zorlanan Kürtlerin haklarının nasıl geri iade edileceği konusunun ancak oldu-bittilerle halledilebileceğini, aksi halde hukuki yolların geç, etkisiz ve yetersiz olacağını düşünüyor olabilirler mi? Türkiye’nin Saddam döneminde yerlerinden edilmiş Türkmenlerle beraber Kürtlerin haklarını da savunması, bu problemin çözümü için hızlı ve etkin şekilde sonuç verecek mekanizmaların kurulmasına yardımcı olması düşünülebilir. Ancak öte yandan da şehir ve çevresindeki nüfus hareketlerinin uluslararası gözlemciler tarafından izlenmesi gerekir.

PKK

PKK konusunda ABD harekete geçmek için Mayıs-Haziran’ı beklemeye – hem o zamanın da nihai olacağına dair bir yükümlülük altına girmeden ve hatta işaret vermeden - karar vermiş görünmektedir. Türkiye Washington’a askeri harekata girişmiyorsa bile PKK’ya yönelik uyarıların dozu ve sıklığını arttırması, bunu PKK kamplarının yakınlarına sınırlı ve sembolik hava bombardımanları gibi eylemlerle desteklemesi, bu konuda Türkiye ile istihbarat işbirliğini ve Kürt liderlere yönelik polisiye operasyonları arttırması, örgütün askeri kamplar dışındaki faaliyetlerini zorlaştırması ve hatta engellemesi, değişik propaganda yolları ile örgüt mensuplarını Türkiye’deki yasadan istifade etmeye yönlendirmesi gibi konularda baskı yapması gerekir. Bunlar olmazsa ne PKK üyelerinin teslim olması, ne de gündemin yetkilerin Iraklılara devri tartışmasıyla yüklü olacağı Haziran geldiğinde ABD’nin PKK’ya bir harekata girişmesi beklenebilir. Ancak bu arada şu ihtimal üzerine de düşünülmelidir: PKK’nın Irak’tan sürülmesi ama silahlı militanlarının Türkiye’ye teslim olmak için değil eylem yapmak ya da en azından kırsal alanlarda, belki terör eylemlerine başvurmadan ama kapasitelerini koruyarak “dolaşmaları” durumunda bu Türkiye açısından yeni problemler yaratabilir. Türkiye açısından arzulanırlılık olarak bir sıralama yapmak gerekirse örgüt üyelerinin teslim olmaları, yok edilmeleri, bölgede silahsızlandırılmaları, yerlerinde aynen kalmaları, Türkiye’ye gelip teröre başlamadan ama teslim de olmadan potansiyel bir tehdit olarak kalmaları ve Türkiye’ye gelip teröre başlamaları gibi ihtimallerden bahsedilebilir. Şu an uzak bir ihtimal olsa da, Türkiye tek başına ya da başkaları ile beraber Irak’a askeri olarak müdahale etme ihtimali gündeme gelirse, PKK askeri bir faktör olarak ortaya çıkabilir.

Türk-Amerikan İlişkileri

ABD’nin Türkiye’den global ölçekte kıyaslanmaz, ikili ilişkilerde de ciddi derecede güçlü olduğu doğrudur. Ancak yukarıdaki asimetrilerden ikincisini yüksek sesle kabul etmekte çok hazır ve aceleci olmak, karşı taraftan talep edebileceklerimizin azalmasına neden olabilir. Aradaki asimetriyi ilişkinin merkezine oturtmamak gerekir. ABD’nin Türkiye’den kat kat güçlü olması aradaki pazarlıkların da aynı oranda ve sıklıkta ABD lehine çözülmesi gerektiği anlamına gelmez. Bir çok konuda pazarlığın sonucunu belirleyen faktörler aradaki güç dengesi ile sınırlı değildir. Durumsal güç (situational power), diplomatik kabiliyet, kamuoyu desteği, konuların zayıf taraf için daha hayati olması ve dolayısıyla sorunun kendi istediğine yakın bir şekilde çözümlenmesi için daha fazla çaba, zaman ve siyasi sermaye harcamaya istekli olması gibi faktörler ittifak içindeki pazarlıklarda zayıf aktörlere somut güçlerinin ötesinde sonuç alma imkanı verebilir. Burada daha önce de ifade edildiği gibi, görülebilir gelecekte Türkiye dahil bütün devletlerin en önemli dış politika meselelerinden biri, belki de başlıcası, ABD ile en optimal nasıl “iş yapılacağı” olacaktır. Burada gösterilecek maharet devletlerin dış politika başarı ve başarısızlıklarının en önemli belirleyicilerinden bir olacaktır. Çıkarları birbiriyle en uyumlu aktörler arasında bile bir pazarlık sürecinin işlediğini ve Türk-Amerikan çıkarları arasındaki uyumun artık yakın zamana değin genelde kabul gören kadar olmayabileceğini unutmamak gerekir.

Sistani uluslararası gözlemcilerin yapılması

ABD, oy listelerinin, nüfus sayımının, seçimlerin yapılması için gerekli olan güvenliğin sağlanması önündeki engel ve problemlerin Haziran’a kadar ortadan kalkmasının mümkün olmadığını iddia ederken, Şiiler’in yapılacak direk seçimleri kazanacak olmasının Washington’un asıl korkusu olduğu düşünülmektedir. Acaba seçimler şimdi değil de 2006’da yapılırsa durumun farklı olması düşünülebilir mi? Aradaki dönemde Şiiler arasındaki çelişkiler arttırılarak bu yönde çaba harcanabilir mi? Yoksa sadece bu “kabusun” olabildiğince geriye ve tabii 2004 ABD seçimleri sonrasına atılması mı istenmektedir? Başkan Bush Amerikan seçimlerinden önce Irak’ta yönetimi Iraklılara devrederek seçmenlere bu ülkede “elde edilen başarıyı” iftiharla sunmak istemektedir. Irak’ta seçimlerin direk yapılmasının önünde özellikle Sünni bölgelerinde ciddi güvenlik problemleri olsa da, diğer bölgelerde bunun belki birkaç ay gecikmeyle mümkün olduğu düşünülebilir. Sistani gibi Şiiler, Irak’ta yönetimin ABD’nin kendi eliyle seçtiği – ya da en azından sıkı bir veto mekanizması işleteceği- süreçten sonra ortaya çıkacak kişilere devriyle beraber, bu yeni grubun iktidarın nimetlerini ve zorlama mekanizmalarını kullanarak Şiilerin etkinliğini azaltacağından korkmaktadır. Ara bir yol bulunması henüz imkansız değildir. BM liderliği ikna edilerek bu kurumun şimdiye kadar çok önem verilmeyen meşruiyeti ve personeli vasıtası ile dolaylı seçim mekanizmasını daha açık ve Sistani tarafından kabul edilir hale getirme çabası sonuç verebilir. Ayrıca Sistani’nin diğer tüm şıkları tüketmeden koalisyonla sonucu tahmin edilemeyecek direk bir çatışma sürecine girmek istemeyebileceği düşünülebilir. Ancak Sistani’nin Sadr gibi diğer Şii liderlerin baskısı altında olduğu ve Şiiler arasında popülaritesini korumaya çalışacağı için Amerikalılar’a sonsuz bir kredi veremeyeceği de ortaya çıkmaktadır. Irak’ta değişik gruplara arasında şimdiye kadar bir parça ertelenmiş güç mücadelesi ve “köşe kapma” sürecinin artık başladığı söylenebilir. Bu süreçte bir ölçüde Kürtler dışındaki gruplar merkezi bir liderlik sahibi olmadıkları gibi, bu grupların siyaset yapma tecrübe ve becerileri ve gerekli uzlaşmaları yapabilecek kültürel altyapıya sahip olup olmadıkları belli değildir. El Hekim’e yapılana benzer sahipsiz suikastlerin gerçekleşmesi bu süreci daha da zorlaştırabilir. Irak’ta ne olacağını anlamak için 20-30 yıl öncesinin Lübnan’ı ile ilgili kitapları karıştırmanın gerekeceği bir döneme giriyor olabiliriz. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)


Comments: Yorum Gönder