TurcoPundit

US foreign policy and Turkish-American relations
ajp1914@yahoo.com
Home
Foreign Press Review
Şanlı Bahadır Koç


This page is powered by Blogger. Isn't yours?
Perşembe, Nisan 17, 2003
 
G-ABD 17 Nisan
ABD-Suriye Gerginliği

ABD’nin Suriye’ye yönelik tehditkar yaklaşımının amacı Şam’ın Irak’taki Baas rejimi artıklarına kucak açmaması, terör örgütlerine desteğini kesmesi ya da en azından azaltması ve ‘gözüm üzerinde, hareketlerine çeki-düzen ver, yanlış yaparsan senin için iyi olmayabilir’ mesajını vermektir. Ayrıca, amaç bu değilse bile, bu kriz orta vadede Şam’ı İsrail’le anlaşmaya ikna olacak bir kıvama getirebilir. Suriye ilk kez sınırlarında Amerikan askerleiyle karşı karşıyadır. İlişkileri hiçbir zaman mükemmel olmamış olsa da, son zamanlarda gelişen ve ticaretini arttırdığı Sadam rejimi gitmiştir. Kendi ABD ve ona dost rejimlerle çevrilmiş İran’ın Suriye’ye verebileceği destek azalmıştır. Suriye’nin Lübnan’da bile ağırlığı azalmaktadır. Washington’un Türkiye’nin 1998’de yaptığına benzer bir şeyin peşinde olması ve hatta Türkiye örneğinden ilham almış olması çok muhtemeldir. Ancak bunu dedikten sonra, Bush Yönetiminin seleflerinden sadece tarz olark değil öz itibariyle de ciddi derecede farklı olduğunu, ve geçmişteki Amerikan yönetimlerinin niyetlerini ve davranışlarını anlamak, açıklamak ve tahmin etmek için kullandığımız ölçü ve kavramların bu yönetim için yetersiz kalabileceği de unutulmamalıdır. Bu nedenle, fazla muhtemel olmasa da, Bush Yönetimi, belki kendi retoriğinin kurbanı olarak, Suriye rejimi ile gerginliği kontrolsüz bir düzeye de yükseltebilir.

Orta Doğu’da Değişim

Olaya şöyle bakalım: İnsan, 1) harekatın neden olduğu kaosa, 2) Amerika’nın amaçları arasında, kuşku duyulmayacak şekilde, filantrofik olmayan unsurlar olmasına, 3) müdahalenin, Orta Doğu’da savaş öncesindeki ideal olmaktan çok uzak statükoyu, Schumpeter’in başka bir kontekste kullandığı ‘creative destruction’ (yaratıcı yıkım?) kavramı ile sarsmanın belki de tek yol olduğunu ve 4) son tahlilde, Amerikan işgallerinin Afganistan, Irak ve belki başka ülkelerin halklarının yaşam kalitelerinin yükselmesine neden olabileceğini kabul etmesine rağmen, ve 5) otomatik olarak, ‘doğuştan’, Amerikan aleyhtarı olmadan da bu savaştan rahatsız ve mutsuz olabilir. Bir eleştiri değil ama durum tespiti olarak iddia edilebilir ki, Amerikan askeri varlığının Irak’ta ne kadar ne şekilde kalacağı, hangi şartlarda çekileceği, insani konularda, ekonomik ve siyasi yeniden yapılanmada ABD, diğer koalisyon üyeleri, AB, BM, diğer Arap devletleri ve Türkiye ve İran’ın oynayacağı roller, Irak’ın siyasi yapısı (anayasa, federalizm), lider kadroları kimler olacağı (Kürtler, Çelebi ve diğer Şiiler, eski rejimden unsurlar, monarşistler vs.) ve bunların nisbi ağırlıkları, bunları kimin nasıl belirleyeceği, bunlara Amerika’nın iktidarın ne kadarını ne zaman devredeceği, petrolün kontrolü (özelleştirme, yeni ve eski ihaleler), yeni ve eski borçlar gibi konular belirsizliğini korumaktadır. 'Değişim var, değişim var'. Değişim bir derece meselesidir. Yoksa, tabii ki hiç bir şey aynı kalmaz. ‘Aynı suda iki kez yıkanamazsın.’ Uluslarası siyasette değişim belki üçe ayrılabilir: 1) Konjonktürel: A devleti ile düşmanı B devleti düşmanken dost olabilirler, ya da tersi. Dans eden pistteki devletler partner değiştirebilirler. Ortaya yeni devletler çıkabilir. 2) Güç dağılmı açısından: Mesela orta güçte bir devlet güç kazanabilir ya da en güçlü devlet A iken B olabilir vs. 3) Yapısal: Ülkelerin aralarındaki ilişkileri düzenleyen, organize edici prensiplerde değişim ve hatta dönüşüm olabilir. Savaş yerine barış, şüphe yerine güven, kriz yerine istikrar, otoriter rejimler yerine demokrasi, Batı ile düşmanlık yerine dostluk, düşmanlık yerine rekabet ve hatta işbirliği. Irak harekatının Orta Doğu’da yapısal bir değişime neden olacağından emin olamayız.

Orta Doğu’da Irak harekatı ile beraber hiç bir şeyin değişmeyeceğini iddia etmek mümkün değilse de, değişimin ve olumlu gelişmelerin genelde sanılan ve umulan boyutta ve hızda olmayabileceği iddia edilebilir. ABD askeri olarak Irak'ta ama istediği gibi derli-toplu bir düzen kurması kolay olmayabilirir. ABD’nin buna gücü vardır ama becerisi ve sabrı var mı bunu bilmiyoruz. Orta Doğu'de rejimlerin meşruiyet açığı, Batı karşıtlığı, Arap-İsrail çatışmasının merkeziliği, ülkelerin artan eğitimsiz, tatminsiz, kızgın genç nüfusları hala yerli yerindedir. Bu tespit, Irak harekatının, Ortadoğu'daki bu sabitleri aşındırmayacağı ve belki dönüştüremeyeceği anlamına gelmiyor. Sadece şu an, bir çok kişinin kabul etmeye çok hazır göründüğünün aksine, olumlu değişimin garanti olmadığını, beklenen kadar hızlı olmayabileceğini ve Türkiye ve bölge halkı için olumlu olmak zorunda olmadığını hatırlamak gerekiyor. 'Batılıların Gözü ile Orta Doğu’ya bakmak zorunda değiliz...' Doğru. Ama Orta Doğu’ya onların nasıl baktığını da kesinlikle bilmeliyiz. Çünkü Batı'nın gerçekten de bu bölgede değişimi başlatmak için yapabilecekleri vardır. Ama bu güç ne sınırsızdır, ne de kendi çıkarını gütmeden kullanılmaktadır. Diplomasi ve uluslararası ilişkiler, belki de insani başka bir çok alanda olandan daha fazla, nüans işidir. Bu alanda hemen hiç bir şey ‘ne kesinlikle öyle, ne de böyledir’. Bu alanda işler siyah, beyaz ya da kırmızı ile değil daha çok grinimn değişik tonlarıyla yürümektedir. Bu durum, bakış açısına göre, insana fazla sıkıcı veya tam tersine heyecan verici gelebilir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)


Comments: Yorum Gönder