TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Çarşamba, Nisan 02, 2003
G- ABD 2 Nisan Askeri Bir Deney Olarak Irak Harekatı Savaş kararı almak ve bunun şekil ve zamanını saptamak, askeri gücü hasımlarından fersah fersah ötede olan Amerikan Başkanı ve Savunma Bakanı da dahil olmak üzere hemen her devlet adamı için kariyerinin en önemli noktasıdır. Rumsfeld Irak harekatını geleceğin ordusunu yaratmak için bir laboratuar ve ‘teşhir salonu’ olarak tasarlamıştı. Rumsfeld’in Irak harekatında kullanmayı umduğu, ve beklendiği gitmeyen bir çok şey olsa da, aslında tamamen başarısız olduğunu söylemek için aslında henüz bir parça erken olan güç şöyleydi: Nisbeten küçük, hafif, çevik, esnek ve dolayısıyla savaş bölgesinde hızla konuşlandırabilen; savaş alanında hızlı manevra yapabilen; kara, hava, deniz, özel kuvvetler arasında koordinasyonun üst seviyede olduğu; hedefi tam isabetle vuran silahlar, yüksek iletişim teknolojisi ve hem uydu hem de savaş alanındaki insani kaynaklardan gelen ileri derecede istihbarata dayalı; ‘şok ve dehşet’ edici kesinlik ve şiddette hava bombardımanı desteğiyle büyük ölçüde yakın çarpışmaya girmek zorunda kalmadan ilerleyen ve iradesini kabul ettiren, dost ve düşman herkesi kendine hayran bırakan, ABD’ye ‘yan bakılmayacağı’ düşüncesini yaygınlaştıran bir askeri güç. Rumsfeld taşıması zor ve zahmetli, manevra yeteneği sınırlı, lojistik ihtiyaçları yüksek ve maliyetli kara ve zırhlı birlikler ve ağır toplardan olabildiğince az kullanamaya çalışarak bir plan hazırlanması için Tommy Franks dahil kendi generallerini sürekli sıkıştırdı. Rumsfeld yaradılış itibariyle yeniliklere – belki de bir parça gereğinden de fazla -açık, kalıplaşmış düşünceleri sarsmaktan hoşlanan ve muhtemelen özel sektörde geçirdiği yıllarda elde ettiği tecrübelere dayanarak Amerikan ordusunu daha azla daha çok şeyi daha hızlı yapmaya zorlamak gerektiğini düşünen bir Savunma Bakanı. Ama acaba Rumsfeld Amerikan ordusunu dönüştürmeye çalışırken biraz fazla mı ileri gitti? Belki de ordunun ille de ekonomik olması gerekmiyor ve savaş sürprizlere açık bir alan olduğu ve başarısızlığın hem insani hem de siyasi maliyeti çok çok büyük olduğu için aslında Rumsfeld’in olmak istediğinden çok daha ihtiyatlı olmak gerekmekte ve kenarda her ihtimale karşın daha fazla güç bulundurmak gerekmektedir. Rumsfeld’in, aynen Vietnam savaşının doğasını anlayamayan dönemin Savunma Bakanı McNamara gibi, ‘kafasında şatolar kurduğu’ ve savaşın tahmin ve kontrol edilemez yönlerini yeterince dikkate almadığı iddia edilebilir. Amaç sadece Irak rejimini caydırmak ya da cezalandırmak ya da sadece bir ülkenin bir kısmını işgal etmek olsa idi, bu büyüklük ve şekildeki bir güç yeterli olabilirdi. Ama amaç rejimi devirmek, Irak’ı işgal etmek, ilk etapta petrol alanlarını ve Irak’ın Batısında İsrail’i füzelerle tehdit edebilecek bölgeyi ele geçirmek, değişik etnik gruplar ve komşular arasında dengeyi ya da ona yakın ya da benzeyen bir şeyi gözetmek, Irak halkına olabildiğince hoş görünmek, yeni bir düzen kurmak, altyapıyı olabildiğince korumak, olabildiğince hızlı, iki taraf için de az kayıplı, ucuz, sadece ateş gücü ile değil uyguladığı yeni taktik ve tekniklerle de etkileyici bir zafer kazanmak olduğu için amaçlarla araçlar arasında bir mesafe oluştuğu iddia edilebilir. Bütün bunlara, savaşa planlananın dışında bir şekilde başlanması sonucu Washington tarafından arzu edilen kadar şok edici bir giriş yapılamaması, Irak halkının zannedildiği gibi Amerikan askerlerini çiçeklerle karşılamaması ve Saddam’a bağlı güçlerin gerilla taktiklerini beklenenden önce ve etkili kullanmaları da eklenince Amerikan tarafı beklediğinden epey farklı bir savaşla karşı karşıya kaldı. Esas hedef olan Bağdat’ın harekat merkezi Kuveyt’e olan uzaklığı, ikmal hatlarının uzunluğu ve paramiliter güçlerin saldırlarına karşı korunmasının yarattığı ek zorluklar, hava şartları, Türkiye ile anlaşılamaması sonucu Kuzey cephesinin açılamaması gibi faktörler bu harekatın daha yüksek sayıda ve yakınlıkta kara gücü olsa idi daha başarılı olacağını düşündürtmektedir. Rumsfeld, umduğu kadar hızlı, ucuz ve kolay bir zafer kazansa idi bu modeli başka yerlerde de kolayca kullanabilecekti. Ve hatta bu etkileyici başarı başka ülkelere karşı belki de hiç savaşmadan ABD’nin siyasi amaçlarına ulaşmasını sağlayabilecekti. Powell Doktrini’nin şahinler için problemi ise maliyeti ve Amerikan halkına külfeti nedeniyle sık sık tekrarlanabilir olmaması. Her yıl bir Körfez Savaşı yapamazsınız. Ama bu işi az sayıda askerle yapabilir ve ucuza getirebilirseniz önümüzdeki baharda K. Kore’ye de benzerini düzenleyebilirsiniz. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|