TurcoPundit

US foreign policy and Turkish-American relations
ajp1914@yahoo.com
Home
Foreign Press Review
Şanlı Bahadır Koç


This page is powered by Blogger. Isn't yours?
Salı, Nisan 22, 2003
 
G-ABD 22 Nisan
Yeni Muhafazakarlar Samimi, Sorumlu ve Becerikliler mi?

ABD’de eski muhafazakarlarla yeni muhafazakarlar (neo-conservatives) arasındaki fark giderek açılmaktadır. Yeni muhafazakarların aslında muhafazakarlıktan çok ‘devrimciliğe’ yakın olduğu iddia edilebilir. Bu gruplar, statükoyu sadece ‘idare etmek’ değil değiştirmek istemektedirler. Hepimizin bildiği gibi ‘devrim’, en iyi ihtimalle riskli bir iştir. Bu grubun içindeki kişilerden başta Paul Wolfowitz olmak üzere bir kısmının ellerindeki gücü Amerika’nın ya da onun içindeki bazı etnik, siyasi ve ekonomik çıkar gruplarının çıkarlarına ek olarak ama ona karşıt olmayan daha büyük idealler için de kullanmak istediği iddia edilmektedir. Modern muhafazakar düşüncenin babası olarak kabul edilebilecek Edmund Burke’ün Fransız Devrimi’nin aşırılıkları ve sonunda bu aşırılıklar içinde boğulacağı öngörüsü başka devrimler içinde geçerlidir. IHT yazarı William Pfaff, Yeni Muhafazakarları, ‘doğruluğu kanıtlanmamış fikirler uğruna insan öldürmeye hazır fanatikler’ olarak tanımlamaktadır. Yeni muhafazakarların pozisyonu ile ilgili mutlaka sorulması gereken en az üç soru vardır: 1) Samimiler mi, yoksa idealist söylemleri kaba çıkar ve güç güdülerini kapatmak için kullandıkları bir ‘incir yaprağı’ mı? Kendi ve temsil ettikleri grupların çıkarları ile şampiyonluğunu yaptıkları yüce ideallerin çatışması ihtimalinin farkındalar mı, yoksa kendileri için iyi olanın dünya için de doğru olması gerektiğine mi inanıyorlar? Bu çelişkiyle yüzleştiklerinde nasıl davranacaklar? 2) Girdikleri işin büyüklüğünün, öneminin ve gerektirdiği dikkat, enerji ve sabırın farkındalar mı ve sonuna kadar gidebilecekler mi? Ellerine geçirdikleri ‘şok eden ve hayran bırakan’ Amerikan gücünün doğru kullanılmazsa ne büyük yıkıma yolaçabilceğinin farkındalar mı? Şımarık, sorumsuz ve umarsız çocuklar gibi ellerindeki oyuncaktan sıkılıp bir süre sonra ilgilerini kaybederek onu savurup gidebilirler mi? Başarılı olamazlar ve işi başladıklarından da kötü bir noktada bırakırlarsa bunun bölge, dünya ve ABD için potansiyel olumsuz sonuçlarını idrak ediyorlar mı? 3) Ve nihayet samimi ve sorumlu iseler bile, yeterince becerikliler mi? Bu işin altından kalkabilecekler mi?

Siyasi irade, bürokrasi ve diğerleri

Siyasetçinin görevi bürokrasiye hakim olmak değil onu yönlendirmektir. Bürokrasiyi sarsmak, onu ‘rahat rutinlerinin’ ve ‘kutusunun’ dışında düşünmeye ve iş yapmaya zorlamak siyasi iradenin ödevlerinden biridir. Bürokrasileri her zaman direk olarak zorlamak da doğru olmayabilir. Bazen bu üçüncü taraflar tarafından ve belki medya yoluyla yapılabilir. Kendi haline bırakıldığında bürokrasiler genelde güvenli ve problemsiz seçeneklere meyilli olurlar. Bu bürokrasileri oluşturan bireylerin kişisel eğilimlerinden değil ama bürokrasinin kollektif doğasından kaynaklanır. Bürokrasiler doğaları gereği risk almaya karşı direnirler. Bu tamamen değiştirilmesi değil farkında olunması ve gerektiğinde etrafından dolanılması gereken bir durumdur. Bürokrasinin muhafazakarlığı getirleri de olan ve belli oranda korunması gereken bir özelliktir. Bu muhafazakarlık olayların her zaman özüne gerektiği kadar hakim olmayabilen politikacıların acemilikleri, kaprisleri ve ihtiraslarının dış politikayı maceralara sürüklemesine karşı gerekli bir fren görevi de üstlenebilir. İstihbarat toplanması konusunda devlet kurumları güdülmeye ihtiyaç gösterirler. Yönlendirilmediklerinde şimdi veya gelecekte gerekli olacak konularda istihbarat toplama konusunda insiyatif almamaya meyilli olurlar. Devletin dış politik ve güvenlik kurumları arasındaki koordinasyon sadece en üst düzeyle sınırlı olmamalıdır. Kurumların yatay bilgi ve fikir alışverişi ve ortak çalışabilme isteği ve kapasitesi geliştirmeleri teşvik edilmeli ve hatta zorlanmalıdır. Bakanlıklarda siyasi pozisyonda olanlar sadece bakanlarla sınırlanmamalı ve orta pozisyonlarda da siyasi kadrolar yer alabilmelidir. Bu, siyasetçilerin daha genç yaştan itibaren devlet mekanizmalarını ve ‘mutfağını’ öğrenmelerini sağlayacaktır. Devletin değiştirlmesi gereken alışkanlıkları onu içeriden gören gözler tarafından daha verimli şekilde yapılabilir.

Bir politikanın olumsuz bazı yönleri ve sonuçları olması o politikanın karşısında olmak için tek başına yeterli olmamalıdır. Bir politikaya karşı çıkmak için ondan daha iyi ya da daha az kötü, uygulanabilir alternatifler olduğu kanıtlanmalıdır. Kendi savundukları politika tercih edilmedikten sonra küsen ve bütün enerjilerini mevcut politikanın yanlış olduğunu iddia etmeye ve bu politikayı aşağılamaya harcamayan ama karar alıcılara yeni durumda ne yapmaları gerektiği konusunda hiçbir şey söylemeyen, Muğlak genellemeler ve suçlamalar yapan ama somut ve hayat geçirilebilir hemen hiçbir öneri sunmayan yorumculara ihtiyaç yoktur. Kendini karar alıcının yerine koyamayan, onun her gün cebelleştiği problemleri, sıkıntılarını anlamayan ve anlamak da istemeyen, muğlak genel prensipler ve sloganlar dışında verecek bir şeyi olmayanlar Türk dış politikasına yeterince katkıda bulunamazlar. Yorumcunun, analistin ‘rahat, ahlakçı prensipleri’ alt alta dizmenin ötesinde sorumlulukları olmalıdır. Bugün Türk dış politikası ile ilgili tartışmalarda herkes şef olmak istemekte ama kızılderili olmaya yanaşılmamaktadır. Herkes stratejist ama ortalıkta pek taktisyen yoktur. İş grup çalışmasına, gerçek dünyanın küçük somut sorunlarını ucundan çekiştirip ‘bir fark yaratmaya’ gelince ortalıkta pek kimse kalmamaktadır. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)


Comments: Yorum Gönder