TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Perşembe, Aralık 04, 2003
Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız G-ABD 3 Aralık Askeri Alanda Devrim (RMA) ve Amerikan Askeri Gücü ABD günümüzde askeri anlamda rakipsiz bir süper-güçtür. ABD askeri alandaki üstünlüğü sadece sayısal değil aynı zamanda nitelikseldir. Bu güç ABD’nin ileri silah sistemlerinde olduğu kadar bu sistemleri doktrinlere, eğitime ve düşünüş biçimine başarılı bir şekilde entegre edebilmesinden kaynaklanmaktadır. ABD'nin öncülüğünde ve hatta tekelinde gerçekleşen 'askeri alanda devrim' (AAD - Revolution in Military Affairs) kavramı Türkiye’de yeterince derinliğine tartışılmamaktadır. ‘Devrim’ kelimesinin kullanılması değişimin sadece ya da ille hızlı olacağı anlamına gelmeyebilir. Burada ‘devrim’ kelimesinin kullanılması değişimin köklü olacağı, yeni savaş metotlarının eskilere oranla çok daha etkili olacakları, eski ile yeni arasındaki farkın büyük ve çarpıcı olacağı şeklinde yorumlanmalıdır. Son günlerde hep Irak’ta ABD’nin özellikle güvenlik alanında yaşadığı problem ve başarısızlıkları konuşulurken ABD askeri gücünün özellikle nizami savaşta kazandığı etkileyici başarı, yakaladığı seviye ile diğer düzenli ordular arasında giderek artan mesafe gözden kaçırılmamalıdır. Amerikan askeri gücünün büyüklüğü kadar kalitesi, hızla konuşlandırılabilmesi, fazla kayıp vermeden başarıya - en azından askeri anlamda- ulaşması, bu gücü daha sık kullanılması sonucunu getirebilir. ABD giderek tehdit merkezli (‘threat-driven’) stratejilerden ‘yapabiliyorsam, yaparım’ şeklinde özetlenebilecek ‘kapasite temelli’ (‘capabilities-based’) yaklaşıma geçmektedir. Bunda askeri kuvvetlerine duyduğu güvenin de büyük rolü vardır. Bu sürecin en önemli unsurları bilgi, hız, manevra, kesinlik, öldürücülük, değişik kuvvet birimlerin birbirleriyle uyumlu ve iletişim halinde savaşması (Jointness), özel kuvvetler, ileri konuşlandırma, (‘forward deployment’), ‘şok ve dehşet,’ daha küçük ve çevik birlikler, hedefi tam isabetli vuran güdümlü silahlardır. Bu devrimin üç boyutu olduğu iddia edilebilir: 1) Teknolojik, 2) Bürokratik-örgütsel, 3) Stratejik-doktrinel. Sorun ileri askeri teknolojiyi üretmek kadar hatta belki de bundan da fazla bu teknolojiyi en iyi kullanabilecek bireyleri ve birimleri eğitmek, organizasyonu kurmak ve stratejiyi buna göre yenilemektir. Bilgisayar, enformasyon, uydu ve komünikasyon teknolojisindeki ilerlemelerle beraber harekat öncesinde ve sırasında düşman kuvvetlerini kendi kuvvetlerini önceden düşünülemeyecek kadar geniş bir alan ve uzak mesafeden tespit etme, kimliğini belirleme ve takip etme ve bu datayı çok hızlı ve bazen eş zamanlı ve etkili bir şekilde anlamlandırma ve işleme konusunda ABD’ye büyük avantajlar vermektedir. Gelenek itibariyle entellektüel anlamda ve diğer bir çok bürokratik yapı gibi muhafazakar olan Türk askeri kültürünün kendisiyle hesaplaşması gerekmektedir. Türkiye’de ne yazık ki özellikle kavramsal olarak yeterince tartışılmayan ve bazı stratejistlere göre Amerikan güvenlik politikalarını ve hatta genel olarak savaşın, uluslararası ilişkilerin doğasını etkileyebilecek ve hatta değiştirebilecek bir gelişme olan AAD’in Türkiye için çok pahalı bir lüks olduğu, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehditlerin bunu gerektirmediği ve AAD’nin Türkiye’ye dışarıdan empoze edilmesinin yeni bir silahlanma pazarı yaratma amaçlı olduğu yönünde düşünceler bulunmaktadır. Eğer Türkiye pahalı ya da meşakkatli olduğu için, geç kaldığı için, bu yönde bir siyasi irade olmadığı için, bu devrimi yakalayamıyorsa hiç değilse AAD’yi daha kavramsal açıdan daha yakından takip etmeli, bu konu üzerine kafa yormalı ve bunu bir şekilde kendine uyarlamaya çalışmalı, AAD’yi yakalayan ordularla savaşmak zorunda kalması ihtimaline karşı taktik ve stratejiler geliştirmelidir. Türkiye askeri alanda deneyler yapmaktan vazgeçmemelidir. Türkiye gibi ülkeler devrimin teknolojik ayağını geriden takip etmek zorunda olabilir. Ancak önemli olan ‘öncülerle’ aradaki mesafenin çok açılmaması, devrimin teknolojik olmayan doktrin ve eğitim gibi boyutlarında atak olunması, devrimi yaşayan ülkelere karşı asimetrik dahil stratejiler geliştirilmesi ve kapasiteler kazanılmasıdır. Amerikan Savunma Bakanı Rumsfeld’in de dediği gibi ‘düşünme, eğitim, talim (exercise) ve savaşma alışkanlıklarımızı değiştiremezsek dünyanın bütün ileri teknoloji silahları bile askeri gücümüzün dönüşmesine yetmez.’ Buna değil uyum sağlamak belki de sadece takip etmek için bile organizasyon yapısı, doktrin, askeri kültür, bütçe, silah ve eğitim programlarında değişim ihtiyacı bulunmaktadır. (Sanli Bahadir Koç, Amerika Arastirmalari Masasi, Arastirmaci)
Comments:
Yorum Gönder
|