TurcoPundit

US foreign policy and Turkish-American relations
ajp1914@yahoo.com
Home
Foreign Press Review
Şanlı Bahadır Koç


This page is powered by Blogger. Isn't yours?
Pazar, Aralık 28, 2003
 
Bu sitedeki yeni mesajlar? e-mail ile almak istiyorsan?z l?tfen ajp1914@yahoo.com adresine yaz?
G-ABD 28 Aralık
Iraklı Kürtler - 3

Bazı politikalar sadece eski olduğu için eleştirilmektedir. Politikalar sürekli bir gözden geçirmeye tabii tutulmalıdır ama bu sık sık değiştirilmeleri anlamına gelmemelidir. Bazen politikada sebat göstermek, ısrar etmek gerekir. Türkiye Irak’ta federasyona “razı olacaksa” bile bunu hemen mi yapmalı, yoksa aylar hatta yıllar sürecek bu sürecin ilerleyen dönemlerinde “pazarlık marjı” olarak saklamalı mı? Eğer Türkiye şimdiden ya da çok erken federasyonu kabullenebileceği şeklinde sinyaller verirse bu Kürtleri daha ileri taleplerde bulunmaya –daha doğrusu mevcut maksimalist taleplerinde ısrarcı olmaya- teşvik edebilir. Türkiye bu sürecin esas aktörlerinden biridir. Dışarıdan böyle değilmiş gibi davrananlar, Türkiye’nin buna hakkı ve gücü olmadığını iddia edenler çıkacaktır. “Size ne, niye karışıyorsunuz” denecektir. Bu tür ifadeler Türkiye’yi Irak’taki çıkarları konusunda bir komplekse sokmamalıdır. Türkiye’nin nasıl bir Irak ortaya çıkacağı ile ilgili önemli, meşru ve kalıcı çıkarları vardır. Türkiye emperyal bir güdü ile değil, savunmacı bir güdü ile baktığında Irak’ın geleceğinin – hadi bir klişe ile ifade edelim – sadece Iraklılara bırakılamayacak kadar önemli olduğunu görmektedir.

“Kırmızı çizgilerin aşılması” ve Süleymaniye olaylarının, başka şeylerin yanında, Türkiye’nin gerektiğinde bağımsız hareket etme iradesi, kendine duyduğu güven ve çıkarlarını sınırlarının ötesinde çizme isteğine yapılmış hareketler olması muhtemeldir. Ankara “kırmızı çizgilerinin” aşılmasına ve Süleymaniye olayına yeterince güçlü ve hızlı bir tepki verememiş olmanın ezikliği içindedir ki, aslında diğerleri için en tehlikeli aktörler de bunlardır. Bu iki olayda kendi performansından yeterince memnun olmayan Türkiye takip edecek benzer bir krizde bu sefer sert, ani, orantısız ve kontrolsüz bir tepki verebilir. Robert Jervis de, bir önceki krizde geri adım atan aktörlerin, eğer bu durum yapısal bir sınırlılıktan ya da güçsüzlükten kaynaklanmıyorsa, takip eden krizde bir önceki zayıf tepkisinin bir trend değil anomali olduğunu kanıtlamak için – genelde karşı tarafın beklentisinin aksine- geri adım atamayacağı, ön almaya çalışacağı ve orantısız bir tepki verebileceğine işaret etmiştir. Diğer aktörler Ankara’nın belki önceden “gözlerinde büyüttükleri” kadar ciddi ve önemli bir oyuncu olmadığını, oldu bittiler, salam taktikleri, gizli ve açık tehditler ve “kol bükmelerle” “yola getirilebileceğini” düşünebilirler. Türkiye, böyle düşünmenin yanlış olabileceğini ve olayları iki tarafa da zarar verebilecek noktalara taşıyabileceğini, güçlü ve inandırıcı bir sesle, en üst düzeyde, tekrar tekrar, değişik kanallardan ve arkası somut jestlerle desteklenmiş bir şekilde ifade etmelidir.

Türkiye kısa vadeyi de kapsayan bir dönemde Irak’a askeri olarak müdahale etme durumu ile kalabileceğini hesap etmeli ve bu yönde hazırlıklı olmalıdır. Hangi durumlarda, nereye, hangi büyüklükte güç projekte edilmesi gerekebileceği, bunun için gerekli askeri kapasite, diplomatik hazırlık, organizasyonel altyapı gibi konularda senaryo, simülasyon, tatbikat, trend analizi ve istihbarat çalışmaları yapılmalıdır. “O gün” geldiğinde/gelirse Türkiye bu konuda hazır ve otomatik olarak uygulanacak olmasa da üzerinde düşünülmeye başlanacak askeri planları olmadan yakalanmamalıdır. Güç kullanma konusunda böyle bir gereklilik belki hiç ortaya çıkmayabilir ya da Türkiye’nin karşı aktörlere ileteceği kararlılık, yeterlilik ve hazırlıklılık (readiness) sinyalleri diğer aktörler tarafından doğru algılanarak bu gerekliliği ortadan kaldırabilir ya da erteleyebilir. Türk istihbarat ve askeri planlamacıları bu yönde planlara öncelik vermeli ve kaynaklarını bu amaca hasretmelidir. Şu iddia edilebilir ki, Kürtlerin bir devlet kurması ile aralarındaki en büyük ve belki de tek ciddi engel Türkiye’dir. Bu hiç de gurur duyulacak, imrenilecek ve hoşlanılacak bir durum değildir ama uluslararası politika bazen devletleri böyle zor ve gerekli görevlerle baş başa bırakabilmektedir. Amerika’nın Irak’taki varlığının Türkiye’nin tek taraflı bir adım atmasını çok fazla zorlaştıracağı doğrudur ama bunu tamamen imkansız hale getirdiğini düşünmek bizi bir tür gevşekliğe ve tevekküle sürükleyebilir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)


Comments: Yorum Gönder