TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Pazartesi, Şubat 16, 2004
Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız G-ABD 16 Şubat 2004 Kıbrıs Üzerine Notlar Son dönemde Türk dış politikası ile ilgili tartışmalar gerek konu çeşitliliği, gerekse iştirak eden kitlelerin büyüklüğü ve türü açısından bakıldığında genişleme içindeyse de, bu sürecin tartışmanın kalitesini ve derinliğini de aynı derecede geliştirdiğini söylemek için henüz erkendir. Ne yazık ki, Türkiye’de dış politika tartışmaları hala “içi doldurulmuş” ve sınırları özenle çizilmiş kavramlar, somut örnekler, fikirler, çürütülebilir önermelerle ve ayrıntılı politika seçenekleri ile değil, yuvarlak ifadeler, imajlar, sloganlar, klişeler ve kişiselleştirilmiş çatışmalar ve sözde entelektüel ambalajlara sarılmış önyargılar üzerinden yapılmaktadır. Annan Planı’nı eleştirmek ve değiştirmeye çalışmak için zamanın artık – en azından şimdi yaşanan süreç sonuçlanana kadar- biraz geç olduğu doğru ise de, şu ana kadar bunu yapmaya çalışanların çok etkili ve belki de yaratıcı olamadıkları; Annan Planı’nı destekleyen ya da en azından kabul edilmez bulmayanların da can sıkıcı soruları herkesin paylaşması gerekmeyen bir iyimserlik dışında çok ikna edici argümanlar öne sürmeden savuşturdukları iddia edilebilir. İlk grup büyük ölçüde Türkiye’nin haklılığının ve gördüğü muamelenin adaletsizliğinin arkasına gizlenmiş, ikinci grup ise Ankara’nın karşılığında bir şey almadan verdiği her ödünü neredeyse mazoşistçe diye nitelenebilecek şekilde alkışlayan bir görüntü çizmiştir. Annan Planı’nı madde madde tartışan, ayrıntılar, alternatifler, küçük taktik varyasyonlar gelişmesine katkıda bulunabilecek kollektif bir entellektüel bir iklim oluşturulamamıştır. Dış politikanın demokratikleşmesinin uzun vadede Türkiye’nin çıkarına olduğu doğru ise de kısa vadede bu sürecin Türkiye’ye bazı maliyetleri olabileceği görülmektedir. Kıbrıs sorunu bu yıl içinde “çözülse” bile bunun Türkiye için sadece ideal değil optimal da olmayan bir şekilde olacağı iddia edilebilir. Türkiye’nin Kıbrıs konusunda niye bu kadar başarısız bir sonuca razı olmak zorunda kaldığı sorusunu sadece dış politikanın uygulayıcıları değil kamuoyunda bunu tartışan ve politikaya rehberlik yapması gereken kişi ve kurumların da cevaplaması gerekir. Türkiye dış politika tartışmalarında önce verileri, sonra opsiyonları, iddiaları, temennileri, planları ve alternatifleri sistematik bir şekilde birbiriyle çatıştıran bir entelektüel altyapıya; karmaşık konuları halkın anlayabileceği dilde ama içeriğini boşaltmadan anlatacak objektif gazetecilere; devlet kurumlarına olabildiğince objektif ve çok yönlü entellektüel hizmet verecek özel kurumlara ve Türkiye’nin “çıkarlarını” ülke içindeki “köşe kapma” mücadelesi için feda etmeyecek ve sadece siyasetçilerle sınırlı olmayan iç aktörlere ihtiyacı vardır. Aşağıdaki satırlar yazarın sahip olmadığı bir birikim ve uzmanlıktan çok Kıbrıs konusunda son dönemde yapılan tartışmalara dışarıdan yapılan gözlemler olarak kabul edilmelidir: Kıbrıs’ta geçen hafta sağlanan ilerleme içerikle değil süreç ile ilgilidir ama kabul etmek gerekir ki bu sürecin de dayattığı ve sonuçta içeriği de belirleyecek bir mantığı vardır. Şu soru Annan Planı’nın savunucuları tarafından ikna edici şekilde savunulmuş değildir: Aslında büyük ölçüde beraber yaşamak istemeyen iki ayrı halkı buna zorlamak hem pratik hem de ahlaki açıdan ne kadar doğrudur? Türklere aslında çok fazla talep etmedikleri bir şeyi (yeni devletin dönüşümlü Başkanlığı gibi) şeyleri veren ama bunun yanında onlardan vermek istemedikleri şeyleri alan bu plan, adil olmayı bırakın teknik açıdan da acaba geliştirilemeyecek ve alternatifi olmamayı hak edecek bir çözüm müdür? Oluşan iyimser havaya rağmen Kıbrıs’ta anlaşmayı zorlaştıracak ve hatta engelleyecek faktörler şunlar olabilir: Türkiye’de ve Yunanistan’daki seçimler, Denktaş’ın ortaya çıkacak metni tatmin edici bulmayıp imzayı reddetmesi ve bu sorumluluğu AKP Hükümeti’ne bırakması, ortaya çıkacak sonucu Türkiye’de Hükümet desteklese bile Meclis’in farklı bir tutum takınması ve AKP’li milletvekillerinin ‘Kıbrıs’ı satmakla’ suçlanmaktan korkmaları, AB’den ve özellikle Almanya’dan Kıbrıs’ta bir çözüm olsa dahi bunun AB üyeliğini garanti etmeyeceği yönünde ve “fısıltı şeklinde” gelebilecek uyarılar ve nihayet referandumda en az bir ülkenin “hayır” demesi. Yaklaşık 30 yıldır dünya ile sınırlı ilişkisi tamamen Türkiye üzerinden kurulmuş, hep “yoğun bakımda tutulmuş,” “serumla beslenmiş” olan Kıbrıslı Türkler kendilerini birden dünyanın en büyük ve en entegre uluslararası yapısının içinde bulacaklardır.Kuzey Kıbrıslılar Avrupa Birliğine girmek için hemen hiç bir hazırlık yapmamışlardır ve açıkçacı bunu hak etmemişlerdir. Sayılarının azlığı nedeniyle bu durum aşılması imkansız bir engel yaratıyor değilse bile aslında çaba harcamadıkları, hak etmedikleri, bilmedikleri ve hazır olmadıkları halde AB’ye girmeleri ve bunu da sonuçta Rumlar sayesinde yapacak olmaları maddi değilse bile bazı psikolojik sorunlar yaratmaya müsaittir. Çözüm olması halinde Türk kesiminin AB’ye girmesinin kendilerinin yaptıkları teknik hazırlıklar sonucunda olduğunu haklı olarak düşünecek olan Rumlar Türk tarafının kendilerine borçlu olduğunu düşünmeye meyilli olabilecek ve belki de dolaylı yollardan bunun diyetini isteyeceklerdir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|