TurcoPundit |
|
US foreign policy and Turkish-American relations Şanlı Bahadır Koç
Archives
|
Salı, Şubat 24, 2004
Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız G-ABD 24 Şubat 2004 Büyük Ortadoğu – Irak’ta 30 Haziran Yaklaşırken Türkiye Büyük Ortadoğu projesinin sadece tribünlere yönelik bir girişim olmaktan çıkıp, somut ve sonuçta bölgeyi daha güvenli, istikrarlı, özgür ve müreffeh bir yer hale gelmesini sağlayacak bir şekle bürünmesine kendi fikri ve siyasi katkısının ne olabileceği üzerinde düşünmelidir. Henüz nihai şeklini almadığı için etkilenmeye ve şekillendirilmeye açık olan bu süreçte Türkiye’nin girdisi sadece “eline tutuşturulan” metinler ya da okumasıyla Washington’u memnun edeceğini düşünülen “söylemlerle” sınırlı tutulmamalıdır. Türkiye’nin model, ilham kaynağı ya da lider olması “kendi sesi” ile konuştuğunda, “yerel” yönünü unutmadığını ve gerektiğinde ABD/Batı ile sıkı pazarlık yapma yeteneğine sahip olduğunu gösterdiğinde daha kolay olacaktır. Türkiye’nin AB sürecinde derinden yaşadığı, modernleşme ve demokratikleşmenin “bizden istendiğinden değil bizim için iyi olduğu için ve iyi olan şekilde” gerçekleştirilmesi gerektiği şeklinde özetlenen formülle bölge halkları uzun süre cebelleşmek zorunda kalacaktır. Bu kitlelerin değişimin salt objesi değil subjesi de olup olamayacakları bu değişimin başarısının en kritik faktörlerinden biri olacaktır. Türkiye’nin de yaşadığı bu coğrafyanın modernleşmesi ABD bu yönde bir söylemle ortaya çıkmasaydı bile Türkiye için arzu edilir bir şeydir. Bu projenin çıkış noktası, bazen ifade edildiği gibi bencil, dar görüşlü ve hatta saldırgan bir bakış açısıysa bile, başta Avrupa ve bölge devletleri ve ile yakın ve kapsamlı danışmalar vasıtasıyla bu enerji daha olumlu yollara kanalize edilebilir. Sorun bölgede arzulanılır olmanın ötesinde elzem hale gelen değişimin içeriği, zamanlaması, temposu, araçları ve bölge halklarının bu sürece nasıl dahil edileceğidir. Ankara Washington’u, Başkan Bush’un “artık diktatörleri destekleyerek eski hataları tekrarlamayacağını” söylediği anda dahi Azerbeycan ve Özbekistan gibi benzer rejimlere verilen destekte olduğu gibi devam eden söylemiyle uygulamaları arasındaki çelişkiler konusunda uyarmalıdır. Ankara Filistin sorununun çözümünün sadece adalet duygusunun tatmin edilmesi açısından değil bölgede müspet gelişmelerin yaşanma şansını arttıracağı için gerekli olduğunu vurgulamalıdır. Bölgede İran gibi ülkeleri –tamamen değilse bile ciddi ölçüde- rahatlatabilecek ve böylelikle nükleer silah edinmekten vazgeçirebilecek bir güvenlik mimarisi oluşturulması ve İsrail’in nükleer silahlarının da bu sisteme dahil edilmesi yönünde fikirler üretilmelidir. Bush Yönetimi egemenliği Iraklılara devretmek için, her ne kadar haklı başka gerekçeleri olsa da, esas itibariyle iç politik nedenlerle 30 Haziran tarihinde ısrar etmektedir. Bu tarih yaklaşırken Irak’taki güvenlik, siyasi ve diplomatik süreçler giderek hızlanmakta ve karmaşıklaşmaktadır. Bu süreçler hızlanırken Ankara’nın değil karşılık vermek sadece olanları ayrıntılı takip etmek için bile şimdiye kadar olduğundan daha yüksek bir siyasi-bürokratik ilgi ve performans göstermesi gerekmektedir. Türkiye dış politikasında “hem yürüyüp hem sakız çiğneyebilmek,” “kondüsyonu güçlü olmak” ve “topa bakarken rakibi kaçırmamak” zorundadır. İşgal sonrası Irak için bazı fikirler ve opsiyonlar yavaş yavaş belirmeye başlasa da aşağıdaki soruların nasıl cevaplanacağı henüz belli değildir: Seçimin şekli ve zamanlaması, ve aradaki dönemde egemenliği hangi kurumun üstleneceği; yeni yönetimin ABD askeri varlığının devamına ne süre ve şekilde izin vereceği; yeni Irak’ta dinin siyasi hayattaki yeri; geçiş döneminde muhtemel bir federasyonun siyasi ve fiziki sınırlarının hangi netlikte çizileceği. BM raporunun da işaret ettiği gibi seçimin sadece teknik/lojistik değil hukuki ve kurumsal altyapısının da kurulması gerekmektedir. Rapor bu sağlandıktan sonra gerekli kaynaklarında kanalize edilmesi halinde bile seçim için en az sekiz ay gerektiği şeklindedir. Seçim sistemi, kanunu ve seçmen listelerinin tespiti, yeni bir nüfus sayımı mümkün olmadığına göre ambargo döneminden kalan karneler temel alınarak yapılabilecek mi? Güvenlik sağlanmadan seçimin yapılmasının zorluğu açık olsa da 30 Haziran’dan sonra güvenlik durumunun düzeleceğini düşünmek için tek neden bu safhada yapılacak saldırıların halktan daha az tasvip alması olacaktır. Bu arada seçimde, özellikle belli bölgelerde baskın olan gruplar kendi sayılarını abartmaya eğilimli olabilirler. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)
Comments:
Yorum Gönder
|