TurcoPundit

US foreign policy and Turkish-American relations
ajp1914@yahoo.com
Home
Foreign Press Review
Şanlı Bahadır Koç


This page is powered by Blogger. Isn't yours?
Salı, Mart 02, 2004
 
TurcoPundit sitesi yayına http://turcopundit.blogspot.com adresinde devam etmektedir.


It never rains

Avare yalnızlığı

Dolaşıyor ortalıkta öyle

Bakınıyor bir yandan da

Tanrının oraya buraya fırlattığı

O rengi olmayan hakikate

Kayaların kuytularında ve ağaç kovuklarında

Sonra nesne arayan bir belaya rastlıyor:

Aşk diyor ona

Bu çürümüş alevi içiyor

Ve habire geğiriyor bir yandan da.

Kibri dert yanıyor bana kısık sesle

`Gitti, kaybettik onu' diye


Sanata kiralıyor kendini ikna etmeyen kahkahalarla

Oyalanıyor kurtarıcı görüntüleriyle

Bırakırken sadece ona helal zevkleri onun bunun insafına

Ayaz, gürültü ve gece eşlik ediyor

İlerlerken kuzeye

Bilmediği meridyenlerden

Çektikleri acıyı göstermeye gelenlere rastlıyor yolda

Ürküyor, dönmek istiyor, dönemiyor ama


Kılavuzu sandığı kader

Dediği dedik bir efendiye dönüşüyor birden

Kesip biçtiği şekiller ruhundan tükeniyor sonra

Bir zamanlar kendince çılgın bir hançerken hem de

Ve koşarken şeytanın ayak işlerine

Yorgun bencilliği sarhoş olup sızıyor bir köşede

Zekası deliriyor bilinci kırbaçlanırken

Olumlanmayan olasılıklarla zengin artık o

Bir mısra bile olmayan çirkin bir cümle

Hayalleri geldikleri yere donuyor- ah, neresi orası?

Gücü kovuğuna

Aşkı bağırsaklarına gömülürken

Bir sesten aç bir köpek havlıyor dışarıda

Kıyamete esir düşüyor sesi, kıs kıs gülüyor hayat, baştan çıkıyor bilgeliği

Sonsuzluk hep yeniyor onu, alay ediyor hem de.



 
Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız

G-ABD 02 Mart 2004
Irak’taki Saldırılar Üzerine

Kerbela ve Bağdat’taki saldırıları planlayan ve gerçekleştirenlerin kim oldukları ve bu saldırıları niye yapmış olabilecekleri sorusu en azından şu safhada spekülatif olmaya mahkumdur. Eldeki verilerin azlığı ve muğlaklığı birbirinden farklı ve hatta birbirinin zıddı bir çok teoriye çıkış noktası olabilir. Saldırıların büyüklüğü, koordineli oluşu, gerçekleştiği yer ve zaman bunların izinin Şiilerin kollektif zihninde kolay kolay silinmeyeceklerini düşündürtmektedir. Muhtemeldir ki olayı düzenleyenler de bunun böyle olmasını istemişlerdir. Olayı planlayanların Irak’ta dini bir çatışma çıkmasını arzuladıkları düşünülebilir ki bu da “muhtemel şüpheli” listesini büyütmektedir. Eğer saldırıları Sünni direnişçiler ya da El Kaide benzeri örgütler Şiilerin ABD işgaline yeterince ciddi şekilde karşı koymadıkları ve hatta yer yer işbirliği yapmaktan kaçınmadıkları için düzenledilerse, bu saldırıların durumu onların istediği yönde değiştirmesi düşük bir ihtimaldir. Tam tersine, saldırılar, son dönemde siyasal anlamda ABD’ye zorluk çıkaran başta Sistani olmak üzere Şii lider ve gruplara Amerikan askeri varlığı, siyasi takvimi ve siyasi düzenlemelerine daha fazla karşı çıkmamaları gerektiğini düşündürtebilir.

Saldırıları düzenleyenlerin ille de rasyonel hesaplamalar ile hareket etmiş olmaları gerekmemektedir. Saldırılar bir yandan Şiilere kendilerini korumak için askeri anlamda daha ciddi önlemler almaları ve kapasite edinmeleri gerektiğini düşündürtecektir. Bugün olanlar Koalisyonun güvenlik konusundaki başarısızlığı, çaresizliği veya ilgisizliğini ortaya çıkmıştır. Ama öte yandan bugünkü olayların Şiileri ABD’ye yaklaştırması ya da en azından onları Washington’un canını sıkacak pozisyon almaktan alıkoyması yüksek bir ihtimaldir. Washington, Şiiler’e yüksek sesle olmasa bile, “bakın ben gidersem neyle baş başa kalacağınızı görün” diyebilecektir. Bu durumda Şiiler’in önümüzdeki ay netleşmesi beklenen Amerikan askeri kuvvetlerin statüsü konusunda şimdiye kadar olandan daha ılımlı bir tutum almaları ve hatta Washington’un 30 Haziran sonrasında yetkinin kime nasıl ve hangi şartlarda devredileceği konusunda bulacağı çözüme yüksek perdeden muhalefet etmemeleri beklenebilir. Bu çözümüm Yönetici Konsey’in genişletilmesi yönünde olması çok muhtemeldir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)


Pazartesi, Mart 01, 2004
 
Bu sitedeki yeni mesajları e-mail ile almak istiyorsanız lütfen ajp1914@yahoo.com adresine yazınız

G-ABD 01 Mart 2004
Türkiye, Kürtler ve İsrail

Geçici Anayasa ile beraber Kürtler bazı taleplerini elde ettiler, bazılarını ise ertelemek zorunda kaldılar ama tamamen vazgeçtikleri veya kaybettikleri neredeyse hiçbir şey yoktur. Kürtler aradaki yaklaşık iki yılı “yerde” kendi lehlerine fiili durumlar yaratmak için harcama istek, fırsat ve yeteneğine sahiptirler. Yeni Irak’ın siyasi yapısında dinin boğucu ve dışlayıcı bir rolü olmaması ve kadınların en azından Saddam dönemindeki kazanımlarını korumaları gibi konular Türkiye için kendi başına önemli olduğu gibi, tersi yönde gelişmeler Iraklı Kürtlerin Irak’ın parçası olarak kalmaya ikna edilmelerini zorlaştıracağı için de önemlidir. Çok kullanılan hemen hiç netleştirilmeyen “Irak’ın geneline bakma” prensibi işte bu açıdan doğrudur: Irak’ın geri kalanında yaşananlar Kürtlerin bu Irak’ın parçası olarak kalıp kalmalarını etkileyecektir. Bu arada Kürtler bağımsızlık için kendi başlarına yeterince güçlü olmadıklarını kabul etmelidirler. Sınırları belli şekilde çizilmek kaydıyla bağımsızlığa ahlaki olarak hakları olabilir ama tek başlarına bunu sağlayabilecek ve sonra da koruyabilecek güçleri yoktur. ABD, İngiltere ve bir ölçüde Türkiye sayesinde bir tür egemenlik sağlamışlardır. Kürtlerin kendi güç ve çabalarının şu an sahip olur göründükleri egemenliğin kurulmasında en belirleyici faktör değildi. Halbuki Kürtler eğer Türkiye’nin endişelerini anlasalardı petrol gelirlerinin paylaşımı dahil bir çok konuda Türkiye’nin desteğini alabilirlerdi. Fakat Kürt liderler kendi yarattıkları Kürt milliyetçiliğinin “öteki”si olarak Türkiye’yi bellemeleri –ki burada Türk tarafının kusursuz olduğu söylenemese de- Türkiye’nin sonradan ihtiyaç duyabilecekleri ve kaybettiklerine üzülebilecekleri desteğini yitirmelerine neden olmuştur.

Bu arada geçen hafta Türk basınına yansıyan İsrail’in eski Ankara Büyükelçisi’nin demecinin kişisel fikirler olmanın ötesinde İsrail’in Ankara’ya yarı-kapalı bir mesaj olması mümkündür. Yanılma ihtimali göze alınarak iddia edilebilir ki, İsrail, normal şartlarda bir Kürt devletine olumlu yaklaşabileceğini ve hatta bu yönde aktif çaba harcayabileceğini ama Türkiye’yi rahatsız edeceğini düşündüğü için -şimdilik- bu tür girişimlerden kaçındığı mesajını vermek ister gibidir. İsrail sanki şunu söylemektedir: Irak’ta Ankara’yı çok korkutan bir Kürt devleti kurulması için hem kendi başıma direk hem de Washington üzerinden aktif olarak çaba harcamam istenmiyorsa, AKP döneminde en azından hükümetler arası düzeyde bir tür duraklama yaşayan ilişkiler 90’lardaki canlılığını korumalıdır. İsrail, Türkiye’nin başta İran ve Suriye ile geliştirmeye başladığı ilişkileri yakından ama muhtemelen çok da paniklemeden izlemektedir. Ama AKP iktidara geldiğinden beri Şaron ve Dışişleri Bakanı Türkiye’ye gelmiş olmasına rağmen henüz Ankara’dan İsrail’e hiçbir üst düzey hükümet ziyaretinin gerçekleşmemesi İsrail’i rahatsız etmiyor olamaz. İsrail bu durum bir süre daha devam ederse durumun kemikleşmesinden endişe ediyor olabilir. (Şanlı Bahadır Koç, Amerika Araştırmaları Masası, Araştırmacı)